21 Nisan 2017 Cuma

Soru & Cevap

Selam,

Çok fazla soru almaya başlayınca, daha doğrusu her email’de farklı sorular geldiğini fark edince, hepsini derleyip, genel yanıtlarımı paylaşmak istedim.

Bunu neden yapıyorum? Çok dürüst cevap vereyim; öncelikle yazdıkça rahatlıyorum. İkincisi, yardım ettikçe iyileştiğimi hissediyorum. Yani en dürüst şekilde düşündüğümde bunu önce kendim için, sonra da başkalarına yardım etmek/fayda sağlamak için yapıyorum. Çünkü her hikayede, destek olduğum her insanda kendi yaşadıklarımın sağlamasını da yapmış oluyorum, iyi geliyor. E zaten, artık acıtmıyor da, bari bu yaşananların bir sebebi olsun diye düşünüyorum.

Bazılarınızla daha derin yazışma imkanım oldu. Her destek olabildiğim insan bana daha iyi geliyor.
Hatta ve hatta, geçen sene Kasım ayında anonim bir adresle yazışmışım. O yazıştığım kişi ile de Aralık ayında Karaköy’de bir partide tanışmışım. (Tanıştık ama ikimiz de anonim yazıştığımız için birbirimizin farkında bile değiliz, düşünün). 2 hafta kadar önce tamamen tesadüf eseri bir şekilde bu blog’un sahibinin ben olduğumu söyledim, ikimiz de şok geçirdik. İş güç yoğunluğumuz hafiflesin, ilk fırsatta buluşup bir güzel dertleşeceğiz 😊 Yani bu iş sandığımızdan çok daha yaygın yahu, burnunun dibinde yaşanıyor ve haberin yok baksana..

Bir de, yazıştığım her kadın illa ki başarılı, çok güzel ve sevgi dolu. Tesadüf olamaz bu ya, inanılır gibi değil.

Yani siz okuyucu tarafındasınız ya hani, benim yaşadığım deneyim bambaşka. Yani 1 sene önce kendi kendimi rahatlatmak için çiziktiriğim yazılar onlarca insana umut oldu, bundan daha güzel bir his olamaz.. O zamanlar delirdiğimi düşünüyordum, daha çok “acaba mı ya” vardı kafamda ve çok yalnızdım. Şimdi yaşadıklarımın gerçekliğinden adım gibi eminim ve hiç tanımadığım bir sürü güzel insanla paylaşabiliyorum bunları 😊 

Zaman içerisinde bana güzel haberlerinizi de yazarsanız nasıl sevinirim anlatamam.

Şimdi en sık sorulan sorulara gelirsek ;

·        Beni hiç sevdi mi?

Çok net cevap veriyorum ; hayır. Seni sevmedi. Hayatı boyunca ailesi dahil, sokaktaki kedi dahil, uçan kuş dahil hiç kimseyi sevmedi. Yaşayan her şeyden nefret ediyor. En çok da kendinden nefret ediyor.
Sevgiye çok benzeyen hisler yaşatmış olabilir. Çok sorguladım bunu ben de. Mesela bazen uyurken sıkı sıkı sarılıyordu, yapışık uyurdu resmen, burnu boynumda. Bana sıkıntı basıyordu, o kalıyor öyle. Uyuyor yahu, uyurken de rol yapmıyordur herhalde diyordum ama değil işte. Biz sağlıklı/normal insanların yaşadığından çok farklı onların hayatları. Bu sevgi değil. Sevgi bambaşka bir şey.

·         Gerçekten narsistik kişilik bozukluğu olup olmadığını nasıl anlayabilirim?

Anlayamazsın. Bunu sadece ve sadece bu konuda uzman bir terapist yapabilir. İç görün yüksektir, bu işlerden de biraz anlıyorsundur (geçen seneki ben) o zaman hissedersin. Kadın sezgisi çok kuvvetlidir, çok güvenirim. Eğer böyle bir şüphen varsa lütfen bir uzmanla görüş. Her psikolog/psikiyatrist de anlamayabilir, bunun seçimi de çok önemli. Bu konuda deneyimli, bilgi sahibi biri olması işini kolaylaştıracaktır.

Benim hikayemde, birlikte gittiğimiz terapist hayatımı çok ama çok kolaylaştırdı. Adama ilişki boyunca koymadığım teşhis kalmamıştı zaten 😊 Önce bipolar dedim mesela (manik depresif) bir gün iyi bir gün kötü davrandığı için. Duygu durum bozukluğu olduğu belliydi ama işin bu kadar ciddi, bu kadar kasvetli, böyle korku filmi gibi bir iş olduğunu ben de bilmiyordum o zamanlar.
Neden bu kadar inatla bir etiket yapıştırmak istediğimi, neden bu kadar fazla cevap aradığımı o zamanlar ben de anlamlandıramıyordum. Yani ben gerçekten bunu sürekli yapan biri de değilim, gerçekten değilim. Ama şimdi neden bu kadar sorum olduğunu, neden bu kadar kurcaladığımı çoook daha iyi anlıyorum.

Özetle ; teşhis koyamazsın, ama hissedebilirsin. Zaten bu blog’a da muhtemelen benzer şüpheleri araştırırken ulaşmışsındır. Hissedersen lütfen bir uzman ile görüşerek ilerle. Cevaplandırdığım her email’de ısrar ve inatla “Teşhis koyuldu mu? Emin misin?” diye sormam bu yüzden.

·         Bu insanların iyileşme şansı yok mu? Ona yardım edemez miyim?   

Yok 😊 Kendime inanamıyorum böyle çat çat cevap verebildiğim için. O günleri yaşarken, “hiç mi yok ya, hiç mi yok” deyip duruyordum. Bunu bana yaptıran da “umut”. Çünkü normal bir insanım. Çünkü savaşmak kaçmaktan daha cazip geliyordu.

Tez yazacak kadar bilgi sahibi olduğum bu konuda çat diye söyleyebilirim ki, eğer gerçekten bu dertten muzdarip bir insansa, iyileşme şansı yok.

Onlarca kaynak okudum, izledim, biri de çıkıp “Bu insana destek olun, sevgi onlara iyi gelir, yardımcı olun, ellerinden tutun, pes etmeyin” dememiş. Bu kadar insan yanılıyor olamaz.
Bu bozukluk, tamamen içinde yaşadığı gerçekliği inkar etmek üzerine kurulmuş, sanal bir mekanizma. Dolayısı ile asla kendisi ile yüzleşemez. Yüzleşemeyeceği için de yol kat etmesi, iyileşmesi imkansız.
Bu kadar keskin cümleler kurduğum için üzgünüm ama gerçek bu.

50 Shades of Grey'de Christian'ın ileri seviye sosyopatlığı ve narsizmi nasıl da romantize ediliyor? Sinir oluyorum. Şaka onlar şaka, öyle bir gerçek yok. Boş yere insanlara ümit aşılıyorlar, beni sinir ediyorlar.

Ya da yeni başlayan dizi var Puhutv'de - Fi kitabının dizisi. Al işte Can Manay karakteri - ruh hastasının önde gideni. Bu adamı feyz alabilirsin mesela, durumlarını daha iyi anlayabilmek için.

·         Narsist olduğunu yüzüne söylemeli miyim?

Hayır. Söylediğin anda iki seçenek var ;
1)      Öfke ile karşılık verecek. (Overt tipten beklenecek tepki)
2)      Sinsice dinleyip anlamış gibi yapacak, ama asla anlamayacak. (Covert type, benimki. Sinsi ve korkak) Bir iki güne kalmaz bu konuşmanın intikamını alacak bir düzenek kurar zaten.
Her iki tepkide de kesinlikle narsistik kişilik bozukluğu olduğunu kabul etmeyecek. Muhtemelen projeksiyon yaparak senin narsist olduğunu yahut kafayı yediğini söyleyecek hatta.
Yani, bu yüzleşmeyi yapmanın, ona ya da ilişkinize herhangi bir faydası olamaz. Dersen ki “kendimi rahatlatmak istiyorum, bunu yapmayı çok istiyorum” OK, anlarım. Ama bu rahatlamayı yaşayabileceğin birkaç farklı alternatifin daha var, aşağıda yazacağım.

·         Peki nasıl çalışabiliyor? Nasıl başarılı olabiliyor?

Çok basit, rol yaparak! 😊 Ben de onunla aynı iş yerinde tanışmıştım. Eli yüzü azıcık düzgün, sesi, diksiyonu azıcık iyi olsun yeter. Bak, bu insanlar “istedikleri zaman” gayet de güzel oynayabiliyorlar. Çalışırken, seni beni tavlarken. Yani isterlerse, bir menfaatleri varsa, içlerindeki bu canavarı kontrol altında tutabiliyorlar. Zaman ilerlediğinde, kendilerine hak gördükleri için bir rehavet içine giriyorlar ve maske düşüyor. Düşünce de toparlanamıyor işte malum son.
Hiç unutmuyorum, bir gece sinir krizi geçirmişti evde. İş yerinde direk yurt dışına rapor eden bir Finans direktörü mü ne varmış, kadını kontrol edememiş belli ki, tutulmuş bir şekilde. Kadını artık gözünde nasıl büyütüp tehdit olarak gördüyse, gece ağlama krizi geçirip telefonunu yere falan fırlatmıştı, şok olmuştum. Kontrol edemediği, yönetemediği herkes düşman onun için. Çok tehlikeli ya. Acaba bu tiplerle iş yapmak, birebir çalışmak nasıl bir şeydir? Hiç denk gelmedim iş yaşamımda sanırım. Zor olmalı. Bence işgücünden de men edilmeliler. Toplumsal ruh sağlığı açısından yani. Yazık.

Yaşamak için paraya, para için çalışmaya ihtiyaçları var. Minimum fire ile, son derece kontrollü yönettikleri bir iş çevreleri var. (Bu yüzden benden ödü kopuyor olmalı, ortak bir iş çevremiz var & kariyerim her geçen gün daha da ilerliyor. Yolum açık, uçuyorum tam gaz. Deliriyordur eminim.)

Bakın, psikoloji şahane bir şey ama yalnızca 120 yaşında. Modern bir bilim, üniversitelerde okutuyor vs evet kabul ediyorum. Şahane destek görüyoruz. Ama hala çok genç bir bilim. 

Covert narcissism mesela, 1930'larda tanımlanmış bir kavram. Bu dönemden önce, yalnızca "ben narsistim" diye bağıran, dışa dönük kimselere bu teşhis konuyormuş. Yani gizli narsistlik henüz 80 yaşında bir kavram. Hala 80+ yaşayan insanlar var etrafımızda, dikkatinizi çekerim. 

DSM-V dediğim literatür/kılavuz da sürekli yenileniyor. Bu yüzden V. Beşinci versiyon yani.

Ben inanıyorum, bir gün gelecek ve bu insanların topluma verdiği duygusal zarar daha net fark edilecek. Belki hospitalize edilecekler, toplumdan men edilecekler?

Ya da içlerinden gelen bu şeytani dürtüleri kontrol altına almalarını sağlayacak bir ilaç çıkacak? Sonuç olarak ortada fiziksel olmasa da ciddi bir zarar var. Hukuki boyutta bile ele alınabilmeli ilerleyen dönemlerde. Mobbing davaları gibi yani. Ciddi ciddi bunları düşünüyorum.

·         Verdikleri zararın farkındalar mı?

Evet. Farkındalar. Seni üzgün/acı çekerken görmek ona daha fazla güç veriyor. Bu yüzden herhangi bir sakınca görmüyorlar. Buna hakları olduğunu düşünüyorlar.

·         Ya bir daha hayatıma benzer birini çekersem?

“Bunu bir kere yaşadıysan bir kere daha yaşama ihtimalin imkansız” demek isterdim. Ama diyemem. Haddim değil çünkü. Bilemeyiz. Hayat bu, kimin ne zaman ne yaşayacağını asla bilemeyiz. Ama tahminim/hissim şöyle ; algılarım öyle açık, zekam öyle ön planda ki, benzer birini gördüğümde direk hissederim ve o topa girmem diye düşünüyorum. Ama his sadece, büyük konuşamam. Yılların pattern’i var içimde, bu tipleri sevmişim, senelerce bunlar çekici gelmiş (bu kadar şiddetlisi olmasa da, etkilendiğim unsurlar bunlar yani.) Bu yüzden bilmiyorum, bilemiyorum.

Sen neysen, onu çekersin. Ben çok verici olduğumda benden en çok alacak insanları çekiyordum. Hep bu düzende ilerliyordu ilişkilerimiz. Şimdilerde kimseye eyvallahım olmadığı için ve içimden ne geliyorsa öyle davrandığım için, hayatıma yeni giren insanlar da biraz daha mesafeli, biraz daha saygılı tipler gibi. Arkadaşlar da böyle erkekler de. Ciddiyim, hissediyorum yani. Henüz o chapter’ı tamamen bitirmedim, bu yüzden bu konuda keskin cümleler kurmaktan imtina ediyorum 😊

·         Yaşanan her şey yalan mı yani? Yalan mıydı?

Çok felsefi soru. Şimdi, senin yaşadıkların, hislerin, kendi algın, yaşananlara verdiğin tepkiler gerçek olduğu için, yaşananlar senin açından dibine kadar gerçekti. Onun açısından yaşanan algı, her güzel hareketin, her güzel anın arkasındaki planlar vs ise onun açısından gerçekti.
Yani burada yaşanan bir olay, bir an var. Ama farklı iki boyutta, paralel iki farklı evrende yaşanan farklı algılar var. Tarif etmekte zorlanıyorum. Bir olay al, ya da bir an. Koy onu tepeye. Dursun orada. Aşağı inerken ikiye bölündüğünü düşün. Senin tarafından algılanan, hissedilen, yaşananlar bir yarısı. Onun açısından yaşananlar da diğeri.

Yani, hislerin gerçekti, ama sendeki hissi yaratan davranışlar oyundu. Onun zihninde sevgiymiş, ilişkiymiş, hiççç böyle şeyler yoktu. Senin sevgini de istemiyor zaten. Sevilmek istemiyor ki. Tek derdi ilgi. İyi veya kötü ilgi. 

İşte bu noktada gerçeklik algın kayboluyor. Biri email’inde demiş “gerçeklik algım kayboldu”. Ne güzel tanım. Bu kadar derine dalınca da (dalıyorsun, kaçınılmaz) o zaman gerçek ne? Sorusunun peşine falan düşebiliyorsun bir süre.

Yani cevap vermem zor. Rakı sofrasında uzun uzun tartışmalık, ucu açık bir soru kanımca.  

·         Nasıl baş edebiliyorsun? Nasıl atlattın o günleri?

Cevap veriyorum ;



















Hayır bir noktada işi gırgıra vuruyorsun, yoksa yersin kafayı. Ne diyeyim ben şimdi. Yazdım uzun uzun, aşama aşama işte. 4 mevsim gibiydi. Kışla başladı, bahar geldi sonra. Önümüz yaz. Ara ara sonbahar uğrayabilir, ona da hazırlıklıyım diyelim.

·         Ben hala terk edemiyorum, kendimi aciz hissediyorum, ne zaman bitecek?

Sakın! Kendini asla yargılama. Bu kadar güzel bir kalbe böyle davranmamalısın, bu davranışı hak etmiyor.
Sen ne zaman hazır hissedersen o zaman. Burada iki kilit kelimemiz var “umut” ve “şüphe”. Bu kelimeler çok değerli.
Umut ; Yeniden ilk zamanlardaki gibi bulutların üzerinde hissettiğin ana geri dönebileceğine dair olan umut. Sağolsun ara ara bu umudu sana bilerek ve isteyerek hatırlatıcı zihin oyunları uyguladığı için, bu umudun sürekli aktif olması son derece normal. Bu umudu öldürmek sana düşüyor. (Dünyanın en zor şeyi dediğim buydu işte)
Şüphe ; Ya tahmin ettiğim gibi değilse? Ama bir keresinde şöyle yapmıştı? O da mı yalandı? Yok canım. Ama hissediyorum, bir şeyler yolunda değil, bir tuhaflık var? Yok yok, kesin hasta bu. Ya da değil mi acaba?

Bu sürecin bilimsel ismi cognitive dissonance – bahsetmiştim önceden. İnsan beyninin, yaşadığı çelişkileri ve soruları çözmek için girdiği yolda kendiyle mücadele ederken yaşadığı son derece doğal ve normal süreç.

Bu işin içinde umut var. Her şe yoluna girsin, düzelsin umudu. Bu umudu öldürdüğün anda istesen de istemesen de kendiliğinden gideceksin zaten. Peki nasıl öldüreceğiz bu umudu? Bol bol okuyup öğrenerek. Bambaşka bir gezegen anlatıyorum ben burada. Bugüne kadar insanlığa dair öğrendiğin her şeyi bir kenara bırakıp, yeni bir dünya, yeni bir insan tipi öğreniyorsun. Öğrenip anladığında da, yaşadığın her güzel anı farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye başlıyorsun, onun bakış açısıyla! O zaman da artık o anlar sana eski tadı vermiyor zaten. Her şey yerine oturuyor. O zaman da kendiliğinden gitme kararını alacaksın, eminim. Bu yüzden okumaya, öğrenmeye, düşünce yapılarını çözmeye devam et lütfen. Kendine zaman ver. Asla acele yok. Hep söylüyorum, bu işin zamanlamasına müdahale etmek çok zararlı. Ne başkasının bunu yapmasına izin ver, ne de kendine yap lütfen. Sakin..

·         Ayrılma kararını ne zaman almalıyım?

Almalıyım diye bir şey yok. Bu işin yapmalı etmeli durumları, kuralları kitabı yok. Her şey tamamen senin hazır hissettiğin anda, doğal sürecinde gelişsin lütfen. Acelemiz asla yok.
Bazen bazı email’lerde alt metinlerde bol miktarda “kendini suçlama, kendine öfke” seziyorum. Şıp diye anlıyorum artık. Lütfen bunu kendinize yapmayın, bozuk plak gibi tekrar tekrar altını çizmemin sebebi zamanında kendime yapmış olmam. Ben kendime uzun süre şefkatli davranamadım. Oysa sorumlusu ben değildim, oydu.
Bir de bir yerde okumuştum, narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerden ayrılma süresi, ortalama 7 denemeden sonrası imiş. Yani, ilişki öncesi-ilişki sırası-ilişki bitiş süreci boyunca ortalama 7 sefer on/off dönem yaşanıyormuş. Ortalama 7 düşünsene! Neye göre, kime göre böyle bir rakam tespit edilmiş, bilmiyorum. Ama okumuştum bir yerde.

·         Tekrar birini sevebilecek miyim?

Tabi ki de! Eğer bunu karşı cins olarak soruyorsan, henüz hala o hisse erişemedim, ama umudum tam. Denemelere devam ediyorum. Şu sıralar da pek bereketli bir dönemdeyim, Nisan Mayıs ayları, gerisi malum 😊
Evet, seveceksin. Ama kendiliğinden olmayabilir, çabalamak lazım. Uzun bir süre insan sevemedim, ama sevmekten vazgeçmedim.

Burada kilit iki kelime var yine bence. “rağmen” ve “inadına”.

Eğer, başına gelen kötü olaylara “rağmen” ayakta kalmayı, sevmeyi ve iyi olmayı seçebiliyorsan, alnından öperim. Bundan daha büyük bir güç var mı? Gösterebilir misin Allah aşkına? Yok çünkü.
Kötülüğe iyilikte cevap vermek kadar onurlu bir yol yok.

Aynı süreç, hırslandığın, öfkelendiğin, onu boğmak istediğin, hırçın anlarda da "inadına" şekline bürünüyor. İnadına iyi kalacağım. İnadına onun gibi olmayacağım. İnadına hayatıma HALA zarar vermesine izin vermeyeceğim. 

Ruh haline göre motivasyonunu kendin belirle durumu yani :) Öz hep aynı. 

Sömürüldün, kullanıldın, fark etmediğin için kendine kızdın, o hala “mutlu” (değil aslında da, beynin sana öyle diyecek bir süre) ve sen üzgünsün. Tüm bunlara RAĞMEN, tüm görünen sahte hikayelere rağmen yolundan şaşmamalısın. Zaten bunu seçersen sonrasında asla aynı insan olamıyorsun. Ama değiyor. 😊

Her devrim kanlı olur. Her değişim acıyla başlar. Bak, çocuk doğumu, kozadan çıkan kelebek, hepsinde bir travma var aslında. Bu da doğum gibi bir şey. Hatta Azra Kohen’in Fi kitabında bir cümle var ; “Bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz, asla doğum gerçekleşmez. Bu açıdan bakıldığında, filiz tohumun ölümüdür. Bir tohum çatlar, deforme olur, kendisi olmaktan çıkar, yani ölür ve filiz çıkar ortaya.” Filiz güzeldir be 😊 Yemyeşil, taptaze.

Bir şey daha var, lütfen unutma. Sen gerçekte var olan bir insanı sevmedin. Senin için özel tasarlanmış bir illüzyonu sevdin. O sevdiğin adam, her kadının yanında başka bir kimlik. O kadının röntgenini çekiyor, ona en çok istediği, en çok hayal ettiği şeyleri sunuyor bir süre. Tamamen tailor-made. Bu yüzden, böyle hissetmen normal. Ama gerçek değil. Lütfen hep hatırla.. 

·         Ayrıldım, sence beni özlüyor mu?

Kendime en çok sorduğum sorulardan biriydi. “Does the narcissist miss me after no contact” – yaz Google amcaya bak neler çıkıyor.

Hayır, SENİ özlemiyor. Çünkü SENİNLE kurduğu bir bağ aslında hiç yoktu.

Senin ona verdiklerini, kattığın değeri, aldığı besini özlüyor olabilir. Bu özlem midir, açlık duygusu mudur, emin değilim ama bir şeylerin eksikliğini hissediyordur evet.

Bunu başkasında bulabilirse, sıfırlanırsın. Bulamazsa, döner gelir yine. Kapılarını çok sıkı kapattıysan da gelemez, açlığıyla oraya buraya saldırmaya devam eder. Hikaye bu kadar basit onun açısından.
Ama bunların seninle, ruhunla, hislerinle, hissettirdiklerinle tam olarak direk ilişkisi yok.

Bunu sorarken diyorsun ki aslında “Onun için bir değer olabildim mi acaba? Çok güzeldi her şey bana göre, ona göre de öyle miydi? Onda bir iz bırakabildim mi? Yeterince değerli miydim?” Alt metin bu yani.

Soruyorum ; bir ruh hastasının, bozuk zihnindeki değerleme mekanizması mıdır senin gibi muhteşem ve sevgi dolu bir yetişkinin değer kriteri? Bir düşün? Hasta zihnindeki “değer” terazisi içerisinde kendine bir yer edinmek için beynin kodlandı uzunca bir süre. Böyle hissetmen normal. Ama bu gerçek değil. Sahte bir mantık oyununun içinde debeleniyorsun. Fare-labirent hikayesi gibi. Sen fare değilsin ya, okuyup araştırıp bu yazıya ulaşmışsın, demek ki var bir potansiyel sende. Bakış açını değiştir! Bunun için de bol bol oku!

·         Beni başka biri için terk etti, diğer kadınla gerçekten mutlu mu?

Hayır tabi ki. Mutlu mu görünüyor? Görünebilir. Allah aşkına aç bak Instagram’a, herkes mutlu. Arka planda yaşananları bilmiyor musun? İlk yemeğe çıktığınız dönemleri hatırla? İçinde bir şey kemirmedi mi seni? “Evet her şey harika ama bir şeyler tam yolunda değil gibi?” Demedin mi? Dedin. O kadın da diyor işte.

Yeni kadını önemsememelisin. Onun da bir süreci var. Takriben 3-4 ayda bir nükseden o cycle’ı  o da yaşayacak. MUTLU değil. MUTLU GÖRÜNÜYOR sadece. O sahte imaj olmazsa nefes alamaz, lütfen unutma.

Ben de bir zamanlar yeni kadındım. Ne olduğunu biliyorum. Taze, zedelenmemiş, bulutların üzerine çıkarılan, şahsıma özel teknikler uygulanarak itina ile tavlanmış yeni kadındım yani, klasik işte. Mutlu muydum, yani evet o heyecan, o tutku, o hisler şahaneydi ama gerçek değildi ve hep içimde bir şeylerin tam da yolunda olmadığına dair bir his vardı. Şu an yeni kadınla yaşadığı şey bundan bir adım öte olamaz. Çünkü adamda bunun bir tık ötesini yaşatma kapasitesi yok.

(Bak geçen gün yaş günümdü. Bu sene ben o kadar gerçektim ki, bir sürü insan aradı, etti - rekordu bu sene yani. Ki o duygusal yatırımı yapmadığım insanlardı bu arayanlar. Bilerek, bilinçli yaptığım planladığım bir şey değildi. Gerçeklerdi yani. İster inanın ister inanmayın, ben daha gerçek oldukça çevremin de gerçek olduğuna inanıyorum. Sosyal medya falan geçiniz, gerçeklere bakınız lütfen.)

·         Diğer kadını uyarmalı mıyım?

Yok, yapma.

Şöyle düşün, balayı döneminde, aşk bombardımanına uğrarken kadının teki çıkıp sana “uzak dur ondan, canını yakacak” deseydi ne yapardın? Onun ekmeğine bal sürerdi bu durum, hani diğer kadınların hepsi manyak, bir o akıllı/masum ya. Bu yüzden bunu yapma. Bırak kader olduğu gibi işlesin, o kadın da öğreneceği her ne ise öğrensin.

Her ne kadar insanlık namına daha fazlasını yapmak/yapabilmek istesek de, burada da sağlıklı sınırımızı çizmeyi bilmemiz gerekli. Ne yazık ki o dönemde, o şartlar altında bunu yapmak, o yeni kadına da bir fayda sağlamayacak. Bize zaten hiç bir faydası yok. Akıllı davranmak lazım. 

·         Ona çok öfkeliyim, ilk defa birisinin gerçekten beter olmasını istiyorum, nasıl intikam alabilirim?

Süper soru!

Onu, onun oyunlarıyla yenemezsin. Oynamayarak yenebilirsin sadece.

Bunun tek yolu, uzaksamak, kendine odaklanmak ve GERÇEKTEN MUTLU bir hayat yaşamak. Asla sahip olamayacağı o hayatı, asla hissedemeyeceği o derin mutluluk duygusunu yaşadığını görmek onu delirtecektir.

Bağır, çağır, küfür et, vur, kafasına şişe geçir, ne yaparsan yap asla ama asla ulaşmayacak ona. Bu kadar kendine odaklı, bu kadar kendi için yaşayan birine sen zarar veremezsin. Onun dünyasında, onun hayatında SADECE KENDİSİ var unutma. Bu yüzden ona bu zararı da sadece kendisi verebilir. Bir başkası değil.

Benim hayatımdaki kişi ileri seviyede paranoyaktı. En ufak bir eleştiriyi ciddiye alır, günlerce hazmedemezdi. Hep planlar, düşünceler kafasında, ne yapsam da elimine etsem, ne yapsam da kötü bilinmesem.. Buna odaklanıyordu sürekli ama sürekli.

Bu kadar hassas, kırılgan bir ego. Çünkü içi bomboş. Çünkü çok zayıf, çok güçsüz.

Bu kadar kırılgan bir şey aslında, ama aynı zamanda senin yapacağın hiçbir şey de ona zarar veremiyor. Ne tuhaf bir çelişki di mi? Anlamak çok güç. İşte bu yüzden diyorum, bu insan ırkını anlamak için onlar gibi düşünmeye başlamak gerekiyor. Bu yüzden onları her detayıyla öğrenmek gerekiyor.

Bu yüzden bırak, kendi kendini yok etsin. En kolayı. En garantilisi.

En güzel intikam ; çekip gitmek ve muhteşem bir hayat yaşamak.

Ki, bunu ondan intikam alma motivasyonu ile değil, kendini düşünme, kendini koruma güdüsü ile yapmakta fayda var. Ama, o dönemde böyle bir güdünün olmadığını biliyorum. Bu yüzden bir taşla iki kuş işte. O an istediğin onun canını yakmak ya hani, bunu yapma yöntemi aynı zamanda kendini kurtarmak yöntemin. Bu yüzden kısmen şanslıyız bence.

Başarılı olmak. Güzelleşmek. Bunları kaldıramıyor. Çünkü içinde bir yerlerde asla gerçekten böyle bir hayatı olmayacağını kendisi çok iyi biliyor.

·         Karşılaştık, gayet mutlu görünüyordu, bu mümkün olabilir mi?

Hayır tabi ki ya.. Hayır yani. Olabilir mi? Bunca şey öğrendik, o seninleyken de mutlu değildi. Sadece oynuyor. İhtiyaç duyduğu sahte besini alabilmek için kendine sahte bir dünya kuruyor ve bununla insanları etki alanına alarak kanını emiyor. Bundan öte bir şey yok hayatında.

Düşün şimdi bak, kendini onun yerine koy. Mesela, yüzünde koskocaman bir yara olsun. Dev. Çok çirkinsin.

Her sabah uyanıp, bu yarayı kimsenin görmemesi için yüzüne bir maske takıyorsun. Evden çıkıyorsun. İşine gidiyorsun. Sosyalleşiyorsun. Sevgilin falan oluyor. Ve herkes ama herkes, seni değil, o maskeyi seviyor. 

Ve sen içinde gerçeği biliyorsun. Etrafındaki insanların seni sadece o maske için sevdiğini biliyorsun. Çünkü KENDİNDEN NEFRET EDİYORSUN. Derdin kendinle yani. Bu yüzden de sana yaklaşıp değer veren, sana “seni seviyorum” diyen herkese karşı müthiş bir öfke ve nefretle yaklaşıyorsun. Yani yakınına giren otomatik olarak değerini kaybediyor.

Hayatın boyunca böyle yaşadığını hayal etmeni istiyorum. Onu anlamak için. Nasıl bir his? Korkunç değil mi ya?

Çözümü, o maskeyi çıkarıp aynaya bakmak. Yüzleşmek. Yapamıyor. Şöyle karşısına geçsen, bunları söylesen mesela, direk düşmanı olacaksın ve intikam almak isteyecek senden. Böyle bir girdabın içinde dünyaya gelmiş. Annesine babasına öfkem de bu yüzden, Allah kahretsin onları. Bir insanın hayatı bu hale nasıl getirilir ya? Herkes doğurmasın, ciddiyim.

Hayatının ne kadar zor olduğunu düşünsene? Öfken hafif azalıp, yerini acımaya bırakmaya başladı mı? Güzel.. Zihnime, hislerime hoş geldin 😊

Bazen diyorum ki, acaba bir gün, onun yanında olabilecek kadar da güçlenir miyim? Ona hep diyordum ki “biz arkadaş kalabiliriz”. Ama gerçekleri görünce bunu yapmamayı seçtim çünkü ne alabilirim ki ondan? Bu kadar self-centric biri? Arkadaşlıkları da sahte.
Keşke anlayabilseydi, onu ne kadar iyi tanıdığımı, gördüğümü. Ama işte Allah kahretsin, hiçbir zaman anlamayacak. Anladığı anda kendince bana zarar verme oyunları girecek devreye. Yapamayacak. Kontrol edemeyecek o içindeki zehri. Sonra yine..

Bilmiyorum ya, gerçekten bilmiyorum. İçimde o potansiyeli görüyorum. Şimdi değil, bilmiyorum ne zaman ama belki bir gün, bir zaman, yapabilir miyim? Anlamayacağını bile bile? Neyi tatmin etmek istiyorum ki, kendimi mi? Ettim diyelim, so? Niye yani? Hayatta bir sürü güzel duygu yaşayabilecekken neden bu? Bana kattıkları için minnet duygusu falan mı? Ya da engel olamadığım destek olma hissi? Ama işe yaramayacak ki? Çok vicdanlıysan git, gerçekten paylaşacağın desteği alabilecek birine ver bunu? Bilmiyorum.

Bunları düşününce içimdeki "iyi insan"ı görüyorum yine, çok seviniyorum :) Ölmemiş işte :) Sadece kime ne yapacağını seçmeyi öğrenen, biraz daha akıllı bir "iyi insan" var artık. 

·         Başka biri ile mutlu olabilir mi? Aradığı insanı bulabilir mi?

Hayır, maalesef bulamaz. Hayatı boyunca aramaya devam eder. Müthiş bir motivasyonu ve azmi var bu konuda. Her seferinde “hayatımın kadınını buldum” deyip hayal kırıklığı yaşamaya ve en sonunda yapayalnız ölmeye mahkum maalesef. Eski eşi ona ayrılırken “sen yapayalnız öleceksin” demiş, nasıl oturmuş içine. Çok yer etmiş. Sarhoşken söylemişti birkaç kere. Bu da kıza değer verdiğinden falan değil, korktuğundan. Odak yine kendinde yani. Çünkü biliyor kaçınılmaz sonun bu olduğunu. İnsanın kendini kandırması, kendine dürüst olamaması ne fena ya?

·         Beni yakın çevrem anlamıyor, sadece seninle yazıştığımda kendimi iyi hissediyorum. Ne yapabilirim?

Onları topla bana getir 😊 Çok isterdim, “hopp alo, kendinize gelin, bu kız asla anlamayacağınız bir şey yaşıyor” diyebilmek. Ama olmuyor işte. Anlayabilmek için, ya bu yollardan birebir geçmek, ya da bu konuda bu kadar bilgili olmak gerek. Belki bu blog’u okutmanız işe yarar? Ama o zaman da “delinin teki yazmış, sen de inanmışsın çünkü işine gelmiş” diyebilirler. Bilmiyorum ya, isterdim onlara da ulaşabilmek, anlatabilmek. Ama anlarlar mı emin değilim.

Anlamasalar da olur. Sen şarkılar söyle içinden, dans et!

Hayır, biraz zeka ama lütfen ya! Hadi inanmıyorlar, zekalarını kullansınlar. Birbirini hiç tanımayan bu kadar insan, ne hikmetse aynı şeyleri yaşıyor ve birebir aynı hisleri hissediyor. Adamlar da aynı şekilde davranıyor? Tesadüf olabilir mi? Bir tür manyaklar klanı falan gibi mi görünüyoruz oradan bakınca?? 

Biraz empati, biraz sağduyu? Rica ediyorum. 

Şu an bu hikayeyi yaşayan kadının en çok sizin desteğinize ihtiyacı var. Ben göremedim. Ha ne oldu, süper güçlendirdi, o anlamda iyi oldu. Ama keşke bu kadar desteksiz kalmasaydım, keşke bu kadar sığ seviyede değerlendirilmeseydim. Lütfen arkadaşınızı yalnız bırakmayın, yanında olun. Söylediklerini anlamaya gayret edin. Anlattıklarını dikkatlice dinleyin. Lütfen. 

Çok şart mı dışarıdan o onayı, o desteği görmeniz? Tek bir kişi vardı birebir hisseden, anlayan. Annemin eşi. Benim kadar okudu, öğrendi. Her akşam istinasız saatlerce dinledi beni. Allah bin bir kere razı olsun, ne diyeyim. O olmasaydı ne halde olurdum bilemiyorum.

Açılacağınız kişiyi doğru seçin. Lütfen.. 

·         Seks çok güzeldi, bundan vazgeçmek istemiyorum. Çok zorlanıyorum. Bir daha başkasıyla bu kadar iyi olabilir mi?

Olabilir, oluyor. (gözlüklü emoji) Rahat olun, her şey çok güzel olacak, çok çok çok daha iyisi olacak! O “çok iyi” dediğin his var ya, o bir tür bağımlılık. İyi olarak anlamlandırdığın şey iyi falan değil yani, bambaşka bir şey. Yazmaya utanıyorum, email’lerle devam edelim bu konuda.

·         Onu terk etmeyi başarırsam, hayatında hiç unutamadığı bir kadın olarak imza atar mıyım?

Muhtemelen evet. Soruyorum ; hayatta kovaladığın tek başarı hikayesi bu mu olsun? İçinde bunca potansiyel varken?

Yani stalk’lamıştır arada bir aklına düşersen. O da SENİ merak ettiğinden falan değil, egosunun aldığı yaradan. Kendini tatmin etmek için. Muhtemelen mutsuz olduğuna inanıyor, inanmak istiyor. Buna ciddi ciddi inanıyordu benim hayatımdaki kişi mesela. Ama maalesef gerçek bu değil. Hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum kendimi.

·         Kendimi affedemiyorum, en çok kendime kızıyorum. Ne önerirsin?

Bu oluyor maalesef. Ama olmasın, lütfen, en büyük temennim. O kendini affedememe, hazmedememe, “nasıl bu kadar salak olabildim” dönemi kaçınılmaz. Ne kadar temennim yaşanmaması yönünde olsa da, biliyorum ki yaşanacak.

Lütfen kendine sürekli şunu hatırlat ; Bunu sen yapmadın. Bunların hiç birinin sorumlusu sen değilsin. Kontrol edildin. Manipüle edildin. Yönetildin sinsice. Bunu o yaptı. Fark edememen, senin geri zekalı ya da saf olduğunu değil, sağlıklı/sevgi dolu/İYİ bir insan olduğunu gösteriyor. Buna öfkelenmek yerine bununla gurur duymalısın. Böyle kalmalısın.

·         Kitap yazmayı düşünüyor musun?

Hayır 😊

Kitap ticari bir iş. Bu hikayeden maddi bir gelir elde etmek üzerine en ufak bir niyetim yok. Biraz da iz bırakma işi kitap yazmak, hafif de olsa ego var o işin içinde. Bence ben ileride bambaşka bir konuda kitap yazayım 😊

Türkiye’de milyonlarca akıllı telefon kullanıcısı var, kitap okuyan insan oranı ise malum. Bu yüzden, ne kadar fazla insana ulaşırsam o kadar faydam olur diye düşünerek bu yolu istedim, bunu seçtim. Ne ismimin, ne de geleceğimin bu hikaye ile ilişkilendirilmesini istemiyorum. Çevremdeki hiç kimseye bu blog’dan bahsetmiyorum bile. Burası benim gizli iyilik yapma alanım. Böyle kalmasından da müthiş keyif alıyorum 😊 Daha gerçekçi geliyor. 

Hatta keşke, bizim gibiler bunu araştırırken değil de, sorgularken "bu neydi şimdi" derken ulaşabilsem onlara diyorum bazen. Sonuçta bu blog'a ancak belirli anahtar kelimeleri yazarak ulaşabiliyor şu an insanlar. Ama o sorgulama aşamasında araştırma ihtiyacın bile olmuyor. Keşke o dönemde kuş olup ulaşabilsem ama işte, elimden ancak bu kadar geliyor. Belki de daha iyi, daha doğru bir zamanda bu kadar bilgi bombardımanına maruz kalmak daha sağlıklıdır, bilemiyorum tam :)

Sizlerden email’ler geldikçe, yol kat ettiğinizi gözlemedikçe de mutlu oluyorum işte, hepsi bu. Bütün olay bu.