Yine ben :)
Ne kadar bu konudan uzak kalmaya çalıştıysam da başaramadım. Olmadı. Olmuyor.
Ben kaçtıkça daha da çok beni buldu benzer olaylar.
Kişisel yaşantımda benzer durumları yaşayan insanlarla karşılaştım. Önce toyluğumla kahramanlığa soyundum yine. Zamanla piştim. Sadece "alabileceğine inandıklarıma" yardımcı olmaya başladım.
Açıkça "bana yazmayın, dayanamıyorum" dedim, yine yazmaya devam ettiniz. Email'ler hiç eksilmedi.
Ailemde üzücü kayıplar verdim, ucu döndü dolaştı yine bir genç kadının sorumluluğunu almama dayandı.
Memlekette kadına şiddet olayları da tavan yapınca, hayat beni yine buraya iki satır yazmaya itti.
Belki de kaderimdir bu konuda yazmak, konuşmak, paylaşmak.
Belki sizler için yapabileceğim bir şey hala vardır. Belki saklanmışımdır bunca zaman, ama artık saklanmak istemiyorumdur :)
Olayın üzerinden o kadar çok zaman geçti ki. Bu geçen süre içerisinde o kadar büyüdüm, o kadar değiştim ki.. Kişiliğim değişti, yaşadığım yerler değişti, arkadaşlarım değişti, zevklerim değişti, kıyafetlerim hatta görüntüm bile değişti.
Çok büyüdüm.
Artık saklanmak zorunda hissetmiyorum çünkü artık korkmuyorum.
Siz yine bana yazmaya devam edin.
Hatta yakın zamanda bir buluşma organize etmeyi planlıyorum. Konunun uzmanı psikolog bir arkadaşım ile beraber sizlerle fiziksel olarak da bir araya gelmek, açılan yaraları biraz daha kapatmak, daha fazla bilinçlenmek ve güçlenmek için bir takım planlar yapıyorum. Email ile bana ulaşanlara yazacağım muhtemelen yeri ve zamanı. Bakalım.
Siz yazın bana, ben hala buradayım.
Sevgiler,
Narsist Adamla İlişki
6 Ocak 2020 Pazartesi
16 Mart 2018 Cuma
2 Sene Sonra..
Herkese merhaba,
Hikayem biteli neredeyse 2 sene olacak.
Bugün 60’a yakın email cevaplandırdım.
Yakın zamanda bambaşka, alakasız bir felaketten kılpayı kurtuldum. Daha önce hiç tanımadığım bir kadının yardımıyla kurtuldum. Bu mucizenin tamamen beni anlayanların (sizlerin) duaları ile olduğuna inanıyorum. Bu yakın zamanda yaşadığım hikayeden sonra, ben de bu blog ile yeniden ilgilenmek ve başkalarına el vermek istedim. Teşekkür gibi.
Şu an bambaşka bir hayatım var. Başka sevinçlerim, başka hikayelerim, hayallerim hatta başka dertlerim bile var. Her normal insan gibi, herkes gibi devam ediyor hayatım. Çok uzağım bu yazdıklarımdan. Çok daha gerçek mutluluklar yaşıyorum uzun süredir.
Benim hikayem tamamen bitti. Benimki bittiyse herkesinki biter emin olun.
Bu blogda tüm yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi elimden geldiğince paylaşmaya gayret ettim. Elimden daha fazlası gelmiyor maalesef. Lütfen siz de konusunda uzman bir terapist ile görüşerek devam edin sürecinize. Yanıt verdiğim email’lerin bazılarında “acil, lütfen yardım et” diyenler olmuş. İçim acıdı. O hissi iyi bilirim. Ama ben o maili görmemişim bile. Bu tür bir sorumluluk beni yoruyor, üzüyor. O anda yardım eli uzatamamak perişan ediyor. Kaldıramıyorum.
Burada yazdıklarımdan öte paylaşabileceğim ilave bir hikaye ya da tavsiye yok. Lütfen anlayın beni. Kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şey uzman bir terapist ile ilerlemek, kendinize sahip çıkmak, kendinize emek harcamak, sürekli gözü açık/akıllı davranmak ve en nihayetinde ayakları yere basan bir kadına dönüşmek olacak.
Ben bu hikayeyle büyüdüm. Bu hikayeyle yetişkin bir kadın oldum. Çok değiştim. Olgunlaştım. Çok da mutluyum. Geçirdiğim dönüşümü daha fazla paylaşmak bile istemiyorum. Kendime saklamak istiyorum. Çok özel çünkü, çok bana ait. Paylaşmaktan herhangi bir haz ya da tatmin almam mümkün değil bu kafaya geldikten sonra. Hayatımın en gerçek ve tatmin edici dönemini yaşıyorum.
Bu blog’dan ilham alarak açılan yeni blog’lar olmuş. Bazı post’larımın altına yorum bırakmışlar. Çok sevindirici bir durum. Ne kadar insana ulaşırsak, ne kadar bilgi ve deneyim paylaşırsak o kadar iyi çünkü. Kim yazıyor bilmiyorum ama sevindirdi. Hem o anda sıcağı sıcağına yazan kişiye iyi geliyor, hem de başkalarına fayda sağlıyor bu paylaşımlar.
Umuyorum blog’umdan faydalanan herkes bir gün benim ulaştığım noktaya ulaşır ve bambaşka bir hayat yaşar. Ayda ortalama 1200-1300 kişi civarı okuyor şu an, rakamları gördükçe şok geçiriyorum. Demek bu kadar yaygın bir durum.. Üzücü ama gerçek bu. Her yerdeler.
Ben 2 sene önce bir mesaj yazdım, şişeye koyup okyanusa bıraktım. Çok kişiye dokundu bu mesaj, görüyorum ki hala dokunuyor. Lütfen daha fazlasını beklemeyin benden. Bundan sonra yapacağınız tek şey konusunda uzman bir terapist ile yolunuza devam etmek, hayatınızı güzelleştirmek ve kendinize sahip çıkmak olsun.
Anlayışınız için teşekkür ederim.
Sevgiyle kalın,
21 Nisan 2017 Cuma
Soru & Cevap
Selam,
Çok fazla soru
almaya başlayınca, daha doğrusu her email’de farklı sorular geldiğini fark
edince, hepsini derleyip, genel yanıtlarımı paylaşmak istedim.
Bunu neden
yapıyorum? Çok dürüst cevap vereyim; öncelikle yazdıkça rahatlıyorum. İkincisi,
yardım ettikçe iyileştiğimi hissediyorum. Yani en dürüst şekilde düşündüğümde
bunu önce kendim için, sonra da başkalarına yardım etmek/fayda sağlamak için
yapıyorum. Çünkü her hikayede, destek olduğum her insanda kendi yaşadıklarımın
sağlamasını da yapmış oluyorum, iyi geliyor. E zaten, artık acıtmıyor da, bari
bu yaşananların bir sebebi olsun diye düşünüyorum.
Bazılarınızla
daha derin yazışma imkanım oldu. Her destek olabildiğim insan bana daha iyi
geliyor.
Hatta ve hatta,
geçen sene Kasım ayında anonim bir adresle yazışmışım. O yazıştığım kişi ile de
Aralık ayında Karaköy’de bir partide tanışmışım. (Tanıştık ama ikimiz de anonim
yazıştığımız için birbirimizin farkında bile değiliz, düşünün). 2 hafta kadar
önce tamamen tesadüf eseri bir şekilde bu blog’un sahibinin ben olduğumu
söyledim, ikimiz de şok geçirdik. İş güç yoğunluğumuz hafiflesin, ilk fırsatta
buluşup bir güzel dertleşeceğiz 😊 Yani bu iş sandığımızdan çok daha yaygın
yahu, burnunun dibinde yaşanıyor ve haberin yok baksana..
Bir de,
yazıştığım her kadın illa ki başarılı, çok güzel ve sevgi dolu. Tesadüf olamaz
bu ya, inanılır gibi değil.
Yani siz okuyucu
tarafındasınız ya hani, benim yaşadığım deneyim bambaşka. Yani 1 sene önce
kendi kendimi rahatlatmak için çiziktiriğim yazılar onlarca insana umut oldu,
bundan daha güzel bir his olamaz.. O zamanlar delirdiğimi düşünüyordum, daha
çok “acaba mı ya” vardı kafamda ve çok yalnızdım. Şimdi yaşadıklarımın
gerçekliğinden adım gibi eminim ve hiç tanımadığım bir sürü güzel insanla
paylaşabiliyorum bunları 😊
Zaman içerisinde bana güzel haberlerinizi
de yazarsanız nasıl sevinirim anlatamam.
Şimdi en sık
sorulan sorulara gelirsek ;
· Beni
hiç sevdi mi?
Çok net cevap
veriyorum ; hayır. Seni sevmedi. Hayatı boyunca ailesi dahil, sokaktaki kedi
dahil, uçan kuş dahil hiç kimseyi sevmedi. Yaşayan her şeyden nefret ediyor. En
çok da kendinden nefret ediyor.
Sevgiye çok
benzeyen hisler yaşatmış olabilir. Çok sorguladım bunu ben de. Mesela bazen
uyurken sıkı sıkı sarılıyordu, yapışık uyurdu resmen, burnu boynumda. Bana
sıkıntı basıyordu, o kalıyor öyle. Uyuyor yahu, uyurken de rol yapmıyordur
herhalde diyordum ama değil işte. Biz sağlıklı/normal insanların yaşadığından
çok farklı onların hayatları. Bu sevgi değil. Sevgi bambaşka bir şey.
·
Gerçekten
narsistik kişilik bozukluğu olup olmadığını nasıl anlayabilirim?
Anlayamazsın.
Bunu sadece ve sadece bu konuda uzman bir terapist yapabilir. İç görün
yüksektir, bu işlerden de biraz anlıyorsundur (geçen seneki ben) o zaman
hissedersin. Kadın sezgisi çok kuvvetlidir, çok güvenirim. Eğer böyle bir
şüphen varsa lütfen bir uzmanla görüş. Her psikolog/psikiyatrist de
anlamayabilir, bunun seçimi de çok önemli. Bu konuda deneyimli, bilgi sahibi
biri olması işini kolaylaştıracaktır.
Benim hikayemde,
birlikte gittiğimiz terapist hayatımı çok ama çok kolaylaştırdı. Adama ilişki
boyunca koymadığım teşhis kalmamıştı zaten 😊
Önce bipolar dedim mesela (manik depresif) bir gün iyi bir gün kötü davrandığı
için. Duygu durum bozukluğu olduğu belliydi ama işin bu kadar ciddi, bu kadar
kasvetli, böyle korku filmi gibi bir iş olduğunu ben de bilmiyordum o zamanlar.
Neden bu kadar
inatla bir etiket yapıştırmak istediğimi, neden bu kadar fazla cevap aradığımı
o zamanlar ben de anlamlandıramıyordum. Yani ben gerçekten bunu sürekli yapan
biri de değilim, gerçekten değilim. Ama şimdi neden bu kadar sorum olduğunu,
neden bu kadar kurcaladığımı çoook daha iyi anlıyorum.
Özetle ; teşhis
koyamazsın, ama hissedebilirsin. Zaten bu blog’a da muhtemelen benzer
şüpheleri araştırırken ulaşmışsındır. Hissedersen lütfen bir uzman ile
görüşerek ilerle. Cevaplandırdığım her email’de ısrar ve inatla “Teşhis koyuldu
mu? Emin misin?” diye sormam bu yüzden.
·
Bu
insanların iyileşme şansı yok mu? Ona yardım edemez miyim?
Yok 😊 Kendime inanamıyorum böyle çat çat cevap
verebildiğim için. O günleri yaşarken, “hiç mi yok ya, hiç mi yok” deyip
duruyordum. Bunu bana yaptıran da “umut”. Çünkü normal bir insanım. Çünkü
savaşmak kaçmaktan daha cazip geliyordu.
Tez yazacak kadar
bilgi sahibi olduğum bu konuda çat diye söyleyebilirim ki, eğer gerçekten bu
dertten muzdarip bir insansa, iyileşme şansı yok.
Onlarca kaynak
okudum, izledim, biri de çıkıp “Bu insana destek olun, sevgi onlara iyi gelir,
yardımcı olun, ellerinden tutun, pes etmeyin” dememiş. Bu kadar insan yanılıyor
olamaz.
Bu bozukluk,
tamamen içinde yaşadığı gerçekliği inkar etmek üzerine kurulmuş, sanal bir
mekanizma. Dolayısı ile asla kendisi ile yüzleşemez. Yüzleşemeyeceği için de
yol kat etmesi, iyileşmesi imkansız.
Bu kadar keskin
cümleler kurduğum için üzgünüm ama gerçek bu.
50 Shades of Grey'de Christian'ın ileri seviye sosyopatlığı ve narsizmi nasıl da romantize ediliyor? Sinir oluyorum. Şaka onlar şaka, öyle bir gerçek yok. Boş yere insanlara ümit aşılıyorlar, beni sinir ediyorlar.
Ya da yeni başlayan dizi var Puhutv'de - Fi kitabının dizisi. Al işte Can Manay karakteri - ruh hastasının önde gideni. Bu adamı feyz alabilirsin mesela, durumlarını daha iyi anlayabilmek için.
50 Shades of Grey'de Christian'ın ileri seviye sosyopatlığı ve narsizmi nasıl da romantize ediliyor? Sinir oluyorum. Şaka onlar şaka, öyle bir gerçek yok. Boş yere insanlara ümit aşılıyorlar, beni sinir ediyorlar.
Ya da yeni başlayan dizi var Puhutv'de - Fi kitabının dizisi. Al işte Can Manay karakteri - ruh hastasının önde gideni. Bu adamı feyz alabilirsin mesela, durumlarını daha iyi anlayabilmek için.
·
Narsist
olduğunu yüzüne söylemeli miyim?
Hayır. Söylediğin
anda iki seçenek var ;
1)
Öfke
ile karşılık verecek. (Overt tipten beklenecek tepki)
2)
Sinsice
dinleyip anlamış gibi yapacak, ama asla anlamayacak. (Covert type, benimki.
Sinsi ve korkak) Bir iki güne kalmaz bu konuşmanın intikamını alacak bir
düzenek kurar zaten.
Her iki tepkide
de kesinlikle narsistik kişilik bozukluğu olduğunu kabul etmeyecek. Muhtemelen
projeksiyon yaparak senin narsist olduğunu yahut kafayı yediğini söyleyecek
hatta.
Yani, bu
yüzleşmeyi yapmanın, ona ya da ilişkinize herhangi bir faydası olamaz. Dersen
ki “kendimi rahatlatmak istiyorum, bunu yapmayı çok istiyorum” OK, anlarım. Ama
bu rahatlamayı yaşayabileceğin birkaç farklı alternatifin daha var, aşağıda
yazacağım.
·
Peki
nasıl çalışabiliyor? Nasıl başarılı olabiliyor?
Çok basit, rol
yaparak! 😊 Ben de onunla aynı iş yerinde
tanışmıştım. Eli yüzü azıcık düzgün, sesi, diksiyonu azıcık iyi olsun yeter.
Bak, bu insanlar “istedikleri zaman” gayet de güzel oynayabiliyorlar. Çalışırken,
seni beni tavlarken. Yani isterlerse, bir menfaatleri varsa, içlerindeki bu
canavarı kontrol altında tutabiliyorlar. Zaman ilerlediğinde, kendilerine hak
gördükleri için bir rehavet içine giriyorlar ve maske düşüyor. Düşünce de
toparlanamıyor işte malum son.
Hiç unutmuyorum,
bir gece sinir krizi geçirmişti evde. İş yerinde direk yurt dışına rapor eden
bir Finans direktörü mü ne varmış, kadını kontrol edememiş belli ki, tutulmuş
bir şekilde. Kadını artık gözünde nasıl büyütüp tehdit olarak gördüyse, gece
ağlama krizi geçirip telefonunu yere falan fırlatmıştı, şok olmuştum. Kontrol
edemediği, yönetemediği herkes düşman onun için. Çok tehlikeli ya. Acaba bu
tiplerle iş yapmak, birebir çalışmak nasıl bir şeydir? Hiç denk gelmedim iş
yaşamımda sanırım. Zor olmalı. Bence işgücünden de men edilmeliler. Toplumsal
ruh sağlığı açısından yani. Yazık.
Yaşamak için
paraya, para için çalışmaya ihtiyaçları var. Minimum fire ile, son derece
kontrollü yönettikleri bir iş çevreleri var. (Bu yüzden benden ödü kopuyor
olmalı, ortak bir iş çevremiz var & kariyerim her geçen gün daha da ilerliyor.
Yolum açık, uçuyorum tam gaz. Deliriyordur eminim.)
Bakın, psikoloji şahane bir şey ama yalnızca 120 yaşında. Modern bir bilim, üniversitelerde okutuyor vs evet kabul ediyorum. Şahane destek görüyoruz. Ama hala çok genç bir bilim.
Covert narcissism mesela, 1930'larda tanımlanmış bir kavram. Bu dönemden önce, yalnızca "ben narsistim" diye bağıran, dışa dönük kimselere bu teşhis konuyormuş. Yani gizli narsistlik henüz 80 yaşında bir kavram. Hala 80+ yaşayan insanlar var etrafımızda, dikkatinizi çekerim.
DSM-V dediğim literatür/kılavuz da sürekli yenileniyor. Bu yüzden V. Beşinci versiyon yani.
Ben inanıyorum, bir gün gelecek ve bu insanların topluma verdiği duygusal zarar daha net fark edilecek. Belki hospitalize edilecekler, toplumdan men edilecekler?
Ya da içlerinden gelen bu şeytani dürtüleri kontrol altına almalarını sağlayacak bir ilaç çıkacak? Sonuç olarak ortada fiziksel olmasa da ciddi bir zarar var. Hukuki boyutta bile ele alınabilmeli ilerleyen dönemlerde. Mobbing davaları gibi yani. Ciddi ciddi bunları düşünüyorum.
Bakın, psikoloji şahane bir şey ama yalnızca 120 yaşında. Modern bir bilim, üniversitelerde okutuyor vs evet kabul ediyorum. Şahane destek görüyoruz. Ama hala çok genç bir bilim.
Covert narcissism mesela, 1930'larda tanımlanmış bir kavram. Bu dönemden önce, yalnızca "ben narsistim" diye bağıran, dışa dönük kimselere bu teşhis konuyormuş. Yani gizli narsistlik henüz 80 yaşında bir kavram. Hala 80+ yaşayan insanlar var etrafımızda, dikkatinizi çekerim.
DSM-V dediğim literatür/kılavuz da sürekli yenileniyor. Bu yüzden V. Beşinci versiyon yani.
Ben inanıyorum, bir gün gelecek ve bu insanların topluma verdiği duygusal zarar daha net fark edilecek. Belki hospitalize edilecekler, toplumdan men edilecekler?
Ya da içlerinden gelen bu şeytani dürtüleri kontrol altına almalarını sağlayacak bir ilaç çıkacak? Sonuç olarak ortada fiziksel olmasa da ciddi bir zarar var. Hukuki boyutta bile ele alınabilmeli ilerleyen dönemlerde. Mobbing davaları gibi yani. Ciddi ciddi bunları düşünüyorum.
·
Verdikleri
zararın farkındalar mı?
Evet.
Farkındalar. Seni üzgün/acı çekerken görmek ona daha fazla güç veriyor. Bu
yüzden herhangi bir sakınca görmüyorlar. Buna hakları olduğunu düşünüyorlar.
·
Ya
bir daha hayatıma benzer birini çekersem?
“Bunu bir kere
yaşadıysan bir kere daha yaşama ihtimalin imkansız” demek isterdim. Ama
diyemem. Haddim değil çünkü. Bilemeyiz. Hayat bu, kimin ne zaman ne
yaşayacağını asla bilemeyiz. Ama tahminim/hissim şöyle ; algılarım öyle açık,
zekam öyle ön planda ki, benzer birini gördüğümde direk hissederim ve o topa
girmem diye düşünüyorum. Ama his sadece, büyük konuşamam. Yılların pattern’i
var içimde, bu tipleri sevmişim, senelerce bunlar çekici gelmiş (bu kadar şiddetlisi
olmasa da, etkilendiğim unsurlar bunlar yani.) Bu yüzden bilmiyorum,
bilemiyorum.
Sen neysen, onu
çekersin. Ben çok verici olduğumda benden en çok alacak insanları çekiyordum.
Hep bu düzende ilerliyordu ilişkilerimiz. Şimdilerde kimseye eyvallahım olmadığı
için ve içimden ne geliyorsa öyle davrandığım için, hayatıma yeni giren
insanlar da biraz daha mesafeli, biraz daha saygılı tipler gibi. Arkadaşlar da
böyle erkekler de. Ciddiyim, hissediyorum yani. Henüz o chapter’ı tamamen
bitirmedim, bu yüzden bu konuda keskin cümleler kurmaktan imtina ediyorum 😊
·
Yaşanan
her şey yalan mı yani? Yalan mıydı?
Çok felsefi soru.
Şimdi, senin yaşadıkların, hislerin, kendi algın, yaşananlara verdiğin tepkiler
gerçek olduğu için, yaşananlar senin açından dibine kadar gerçekti. Onun
açısından yaşanan algı, her güzel hareketin, her güzel anın arkasındaki planlar
vs ise onun açısından gerçekti.
Yani burada
yaşanan bir olay, bir an var. Ama farklı iki boyutta, paralel iki farklı evrende
yaşanan farklı algılar var. Tarif etmekte zorlanıyorum. Bir olay al, ya da bir
an. Koy onu tepeye. Dursun orada. Aşağı inerken ikiye bölündüğünü düşün. Senin
tarafından algılanan, hissedilen, yaşananlar bir yarısı. Onun açısından
yaşananlar da diğeri.
Yani, hislerin gerçekti, ama sendeki hissi yaratan davranışlar oyundu. Onun zihninde sevgiymiş, ilişkiymiş, hiççç böyle şeyler yoktu. Senin sevgini de istemiyor zaten. Sevilmek istemiyor ki. Tek derdi ilgi. İyi veya kötü ilgi.
Yani, hislerin gerçekti, ama sendeki hissi yaratan davranışlar oyundu. Onun zihninde sevgiymiş, ilişkiymiş, hiççç böyle şeyler yoktu. Senin sevgini de istemiyor zaten. Sevilmek istemiyor ki. Tek derdi ilgi. İyi veya kötü ilgi.
İşte bu noktada
gerçeklik algın kayboluyor. Biri email’inde demiş “gerçeklik algım kayboldu”.
Ne güzel tanım. Bu kadar derine dalınca da (dalıyorsun, kaçınılmaz) o zaman
gerçek ne? Sorusunun peşine falan düşebiliyorsun bir süre.
Yani cevap vermem
zor. Rakı sofrasında uzun uzun tartışmalık, ucu açık bir soru kanımca.
·
Nasıl
baş edebiliyorsun? Nasıl atlattın o günleri?
Cevap veriyorum ;
Hayır bir noktada
işi gırgıra vuruyorsun, yoksa yersin kafayı. Ne diyeyim ben şimdi. Yazdım uzun
uzun, aşama aşama işte. 4 mevsim gibiydi. Kışla başladı, bahar geldi sonra.
Önümüz yaz. Ara ara sonbahar uğrayabilir, ona da hazırlıklıyım diyelim.
·
Ben
hala terk edemiyorum, kendimi aciz hissediyorum, ne zaman bitecek?
Sakın! Kendini
asla yargılama. Bu kadar güzel bir kalbe böyle davranmamalısın, bu davranışı
hak etmiyor.
Sen ne zaman
hazır hissedersen o zaman. Burada iki kilit kelimemiz var “umut” ve “şüphe”. Bu
kelimeler çok değerli.
Umut ; Yeniden
ilk zamanlardaki gibi bulutların üzerinde hissettiğin ana geri dönebileceğine
dair olan umut. Sağolsun ara ara bu umudu sana bilerek ve isteyerek hatırlatıcı
zihin oyunları uyguladığı için, bu umudun sürekli aktif olması son derece
normal. Bu umudu öldürmek sana düşüyor. (Dünyanın en zor şeyi dediğim buydu
işte)
Şüphe ; Ya tahmin
ettiğim gibi değilse? Ama bir keresinde şöyle yapmıştı? O da mı yalandı? Yok
canım. Ama hissediyorum, bir şeyler yolunda değil, bir tuhaflık var? Yok yok,
kesin hasta bu. Ya da değil mi acaba?
Bu sürecin
bilimsel ismi cognitive dissonance – bahsetmiştim önceden. İnsan beyninin,
yaşadığı çelişkileri ve soruları çözmek için girdiği yolda kendiyle mücadele
ederken yaşadığı son derece doğal ve normal süreç.
Bu işin içinde
umut var. Her şe yoluna girsin, düzelsin umudu. Bu umudu öldürdüğün anda
istesen de istemesen de kendiliğinden gideceksin zaten. Peki nasıl öldüreceğiz
bu umudu? Bol bol okuyup öğrenerek. Bambaşka bir gezegen anlatıyorum ben
burada. Bugüne kadar insanlığa dair öğrendiğin her şeyi bir kenara bırakıp,
yeni bir dünya, yeni bir insan tipi öğreniyorsun. Öğrenip anladığında da,
yaşadığın her güzel anı farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye başlıyorsun,
onun bakış açısıyla! O zaman da artık o anlar sana eski tadı vermiyor zaten.
Her şey yerine oturuyor. O zaman da kendiliğinden gitme kararını alacaksın,
eminim. Bu yüzden okumaya, öğrenmeye, düşünce yapılarını çözmeye devam et
lütfen. Kendine zaman ver. Asla acele yok. Hep söylüyorum, bu işin
zamanlamasına müdahale etmek çok zararlı. Ne başkasının bunu yapmasına izin
ver, ne de kendine yap lütfen. Sakin..
·
Ayrılma
kararını ne zaman almalıyım?
Almalıyım diye
bir şey yok. Bu işin yapmalı etmeli durumları, kuralları kitabı yok. Her şey
tamamen senin hazır hissettiğin anda, doğal sürecinde gelişsin lütfen. Acelemiz
asla yok.
Bazen bazı email’lerde
alt metinlerde bol miktarda “kendini suçlama, kendine öfke” seziyorum. Şıp diye
anlıyorum artık. Lütfen bunu kendinize yapmayın, bozuk plak gibi tekrar tekrar
altını çizmemin sebebi zamanında kendime yapmış olmam. Ben kendime uzun süre
şefkatli davranamadım. Oysa sorumlusu ben değildim, oydu.
Bir de bir yerde
okumuştum, narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerden ayrılma süresi, ortalama
7 denemeden sonrası imiş. Yani, ilişki öncesi-ilişki sırası-ilişki bitiş süreci
boyunca ortalama 7 sefer on/off dönem yaşanıyormuş. Ortalama 7 düşünsene! Neye
göre, kime göre böyle bir rakam tespit edilmiş, bilmiyorum. Ama okumuştum bir
yerde.
·
Tekrar
birini sevebilecek miyim?
Tabi ki de! Eğer
bunu karşı cins olarak soruyorsan, henüz hala o hisse erişemedim, ama umudum
tam. Denemelere devam ediyorum. Şu sıralar da pek bereketli bir dönemdeyim,
Nisan Mayıs ayları, gerisi malum 😊
Evet, seveceksin.
Ama kendiliğinden olmayabilir, çabalamak lazım. Uzun bir süre insan sevemedim,
ama sevmekten vazgeçmedim.
Burada kilit iki
kelime var yine bence. “rağmen” ve “inadına”.
Eğer, başına
gelen kötü olaylara “rağmen” ayakta kalmayı, sevmeyi ve iyi olmayı
seçebiliyorsan, alnından öperim. Bundan daha büyük bir güç var mı? Gösterebilir
misin Allah aşkına? Yok çünkü.
Kötülüğe iyilikte
cevap vermek kadar onurlu bir yol yok.
Aynı süreç, hırslandığın, öfkelendiğin, onu boğmak istediğin, hırçın anlarda da "inadına" şekline bürünüyor. İnadına iyi kalacağım. İnadına onun gibi olmayacağım. İnadına hayatıma HALA zarar vermesine izin vermeyeceğim.
Ruh haline göre motivasyonunu kendin belirle durumu yani :) Öz hep aynı.
Aynı süreç, hırslandığın, öfkelendiğin, onu boğmak istediğin, hırçın anlarda da "inadına" şekline bürünüyor. İnadına iyi kalacağım. İnadına onun gibi olmayacağım. İnadına hayatıma HALA zarar vermesine izin vermeyeceğim.
Ruh haline göre motivasyonunu kendin belirle durumu yani :) Öz hep aynı.
Sömürüldün,
kullanıldın, fark etmediğin için kendine kızdın, o hala “mutlu” (değil aslında
da, beynin sana öyle diyecek bir süre) ve sen üzgünsün. Tüm bunlara RAĞMEN, tüm
görünen sahte hikayelere rağmen yolundan şaşmamalısın. Zaten bunu seçersen
sonrasında asla aynı insan olamıyorsun. Ama değiyor. 😊
Her devrim kanlı
olur. Her değişim acıyla başlar. Bak, çocuk doğumu, kozadan çıkan kelebek,
hepsinde bir travma var aslında. Bu da doğum gibi bir şey. Hatta Azra Kohen’in
Fi kitabında bir cümle var ; “Bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz, asla
doğum gerçekleşmez. Bu açıdan bakıldığında, filiz tohumun ölümüdür. Bir tohum
çatlar, deforme olur, kendisi olmaktan çıkar, yani ölür ve filiz çıkar ortaya.”
Filiz güzeldir be 😊 Yemyeşil, taptaze.
Bir şey daha var, lütfen unutma. Sen gerçekte var olan bir insanı sevmedin. Senin için özel tasarlanmış bir illüzyonu sevdin. O sevdiğin adam, her kadının yanında başka bir kimlik. O kadının röntgenini çekiyor, ona en çok istediği, en çok hayal ettiği şeyleri sunuyor bir süre. Tamamen tailor-made. Bu yüzden, böyle hissetmen normal. Ama gerçek değil. Lütfen hep hatırla..
Bir şey daha var, lütfen unutma. Sen gerçekte var olan bir insanı sevmedin. Senin için özel tasarlanmış bir illüzyonu sevdin. O sevdiğin adam, her kadının yanında başka bir kimlik. O kadının röntgenini çekiyor, ona en çok istediği, en çok hayal ettiği şeyleri sunuyor bir süre. Tamamen tailor-made. Bu yüzden, böyle hissetmen normal. Ama gerçek değil. Lütfen hep hatırla..
·
Ayrıldım,
sence beni özlüyor mu?
Kendime en çok
sorduğum sorulardan biriydi. “Does the narcissist miss me after no contact” –
yaz Google amcaya bak neler çıkıyor.
Hayır, SENİ
özlemiyor. Çünkü SENİNLE kurduğu bir bağ aslında hiç yoktu.
Senin ona
verdiklerini, kattığın değeri, aldığı besini özlüyor olabilir. Bu özlem midir,
açlık duygusu mudur, emin değilim ama bir şeylerin eksikliğini hissediyordur
evet.
Bunu başkasında
bulabilirse, sıfırlanırsın. Bulamazsa, döner gelir yine. Kapılarını çok sıkı
kapattıysan da gelemez, açlığıyla oraya buraya saldırmaya devam eder. Hikaye bu
kadar basit onun açısından.
Ama bunların
seninle, ruhunla, hislerinle, hissettirdiklerinle tam olarak direk ilişkisi
yok.
Bunu sorarken
diyorsun ki aslında “Onun için bir değer olabildim mi acaba? Çok güzeldi her
şey bana göre, ona göre de öyle miydi? Onda bir iz bırakabildim mi? Yeterince
değerli miydim?” Alt metin bu yani.
Soruyorum ; bir
ruh hastasının, bozuk zihnindeki değerleme mekanizması mıdır senin gibi
muhteşem ve sevgi dolu bir yetişkinin değer kriteri? Bir düşün? Hasta
zihnindeki “değer” terazisi içerisinde kendine bir yer edinmek için beynin
kodlandı uzunca bir süre. Böyle hissetmen normal. Ama bu gerçek değil. Sahte
bir mantık oyununun içinde debeleniyorsun. Fare-labirent hikayesi gibi. Sen
fare değilsin ya, okuyup araştırıp bu yazıya ulaşmışsın, demek ki var bir
potansiyel sende. Bakış açını değiştir! Bunun için de bol bol oku!
·
Beni
başka biri için terk etti, diğer kadınla gerçekten mutlu mu?
Hayır tabi ki.
Mutlu mu görünüyor? Görünebilir. Allah aşkına aç bak Instagram’a, herkes mutlu.
Arka planda yaşananları bilmiyor musun? İlk yemeğe çıktığınız dönemleri hatırla?
İçinde bir şey kemirmedi mi seni? “Evet her şey harika ama bir şeyler tam
yolunda değil gibi?” Demedin mi? Dedin. O kadın da diyor işte.
Yeni kadını
önemsememelisin. Onun da bir süreci var. Takriben 3-4 ayda bir nükseden o cycle’ı o da yaşayacak. MUTLU değil. MUTLU GÖRÜNÜYOR
sadece. O sahte imaj olmazsa nefes alamaz, lütfen unutma.
Ben de bir
zamanlar yeni kadındım. Ne olduğunu biliyorum. Taze, zedelenmemiş, bulutların
üzerine çıkarılan, şahsıma özel teknikler uygulanarak itina ile tavlanmış yeni
kadındım yani, klasik işte. Mutlu muydum, yani evet o heyecan, o tutku, o
hisler şahaneydi ama gerçek değildi ve hep içimde bir şeylerin tam da yolunda
olmadığına dair bir his vardı. Şu an yeni kadınla yaşadığı şey bundan bir adım
öte olamaz. Çünkü adamda bunun bir tık ötesini yaşatma kapasitesi yok.
(Bak geçen gün yaş günümdü. Bu sene ben o kadar gerçektim ki, bir sürü insan aradı, etti - rekordu bu sene yani. Ki o duygusal yatırımı yapmadığım insanlardı bu arayanlar. Bilerek, bilinçli yaptığım planladığım bir şey değildi. Gerçeklerdi yani. İster inanın ister inanmayın, ben daha gerçek oldukça çevremin de gerçek olduğuna inanıyorum. Sosyal medya falan geçiniz, gerçeklere bakınız lütfen.)
(Bak geçen gün yaş günümdü. Bu sene ben o kadar gerçektim ki, bir sürü insan aradı, etti - rekordu bu sene yani. Ki o duygusal yatırımı yapmadığım insanlardı bu arayanlar. Bilerek, bilinçli yaptığım planladığım bir şey değildi. Gerçeklerdi yani. İster inanın ister inanmayın, ben daha gerçek oldukça çevremin de gerçek olduğuna inanıyorum. Sosyal medya falan geçiniz, gerçeklere bakınız lütfen.)
·
Diğer
kadını uyarmalı mıyım?
Yok, yapma.
Şöyle düşün,
balayı döneminde, aşk bombardımanına uğrarken kadının teki çıkıp sana “uzak dur
ondan, canını yakacak” deseydi ne yapardın? Onun ekmeğine bal sürerdi bu durum,
hani diğer kadınların hepsi manyak, bir o akıllı/masum ya. Bu yüzden bunu
yapma. Bırak kader olduğu gibi işlesin, o kadın da öğreneceği her ne ise
öğrensin.
Her ne kadar insanlık namına daha fazlasını yapmak/yapabilmek istesek de, burada da sağlıklı sınırımızı çizmeyi bilmemiz gerekli. Ne yazık ki o dönemde, o şartlar altında bunu yapmak, o yeni kadına da bir fayda sağlamayacak. Bize zaten hiç bir faydası yok. Akıllı davranmak lazım.
Her ne kadar insanlık namına daha fazlasını yapmak/yapabilmek istesek de, burada da sağlıklı sınırımızı çizmeyi bilmemiz gerekli. Ne yazık ki o dönemde, o şartlar altında bunu yapmak, o yeni kadına da bir fayda sağlamayacak. Bize zaten hiç bir faydası yok. Akıllı davranmak lazım.
·
Ona
çok öfkeliyim, ilk defa birisinin gerçekten beter olmasını istiyorum, nasıl
intikam alabilirim?
Süper soru!
Onu, onun
oyunlarıyla yenemezsin. Oynamayarak yenebilirsin sadece.
Bunun tek yolu, uzaksamak,
kendine odaklanmak ve GERÇEKTEN MUTLU bir hayat yaşamak. Asla sahip olamayacağı
o hayatı, asla hissedemeyeceği o derin mutluluk duygusunu yaşadığını görmek onu
delirtecektir.
Bağır, çağır,
küfür et, vur, kafasına şişe geçir, ne yaparsan yap asla ama asla ulaşmayacak
ona. Bu kadar kendine odaklı, bu kadar kendi için yaşayan birine sen zarar
veremezsin. Onun dünyasında, onun hayatında SADECE KENDİSİ var unutma. Bu
yüzden ona bu zararı da sadece kendisi verebilir. Bir başkası değil.
Benim hayatımdaki
kişi ileri seviyede paranoyaktı. En ufak bir eleştiriyi ciddiye alır, günlerce
hazmedemezdi. Hep planlar, düşünceler kafasında, ne yapsam da elimine etsem, ne
yapsam da kötü bilinmesem.. Buna odaklanıyordu sürekli ama sürekli.
Bu kadar hassas,
kırılgan bir ego. Çünkü içi bomboş. Çünkü çok zayıf, çok güçsüz.
Bu kadar kırılgan
bir şey aslında, ama aynı zamanda senin yapacağın hiçbir şey de ona zarar
veremiyor. Ne tuhaf bir çelişki di mi? Anlamak çok güç. İşte bu yüzden diyorum,
bu insan ırkını anlamak için onlar gibi düşünmeye başlamak gerekiyor. Bu yüzden
onları her detayıyla öğrenmek gerekiyor.
Bu yüzden bırak,
kendi kendini yok etsin. En kolayı. En garantilisi.
En güzel intikam ;
çekip gitmek ve muhteşem bir hayat yaşamak.
Ki, bunu ondan intikam
alma motivasyonu ile değil, kendini düşünme, kendini koruma güdüsü ile yapmakta
fayda var. Ama, o dönemde böyle bir güdünün olmadığını biliyorum. Bu yüzden bir
taşla iki kuş işte. O an istediğin onun canını yakmak ya hani, bunu yapma
yöntemi aynı zamanda kendini kurtarmak yöntemin. Bu yüzden kısmen şanslıyız
bence.
Başarılı olmak.
Güzelleşmek. Bunları kaldıramıyor. Çünkü içinde bir yerlerde asla gerçekten
böyle bir hayatı olmayacağını kendisi çok iyi biliyor.
·
Karşılaştık,
gayet mutlu görünüyordu, bu mümkün olabilir mi?
Hayır tabi ki
ya.. Hayır yani. Olabilir mi? Bunca şey öğrendik, o seninleyken de mutlu
değildi. Sadece oynuyor. İhtiyaç duyduğu sahte besini alabilmek için kendine
sahte bir dünya kuruyor ve bununla insanları etki alanına alarak kanını emiyor.
Bundan öte bir şey yok hayatında.
Düşün şimdi bak,
kendini onun yerine koy. Mesela, yüzünde koskocaman bir yara olsun. Dev. Çok
çirkinsin.
Her sabah uyanıp,
bu yarayı kimsenin görmemesi için yüzüne bir maske takıyorsun. Evden
çıkıyorsun. İşine gidiyorsun. Sosyalleşiyorsun. Sevgilin falan oluyor. Ve
herkes ama herkes, seni değil, o maskeyi seviyor.
Ve sen içinde gerçeği
biliyorsun. Etrafındaki insanların seni sadece o maske için sevdiğini
biliyorsun. Çünkü KENDİNDEN NEFRET EDİYORSUN. Derdin kendinle yani. Bu yüzden
de sana yaklaşıp değer veren, sana “seni seviyorum” diyen herkese karşı müthiş
bir öfke ve nefretle yaklaşıyorsun. Yani yakınına giren otomatik olarak
değerini kaybediyor.
Hayatın boyunca
böyle yaşadığını hayal etmeni istiyorum. Onu anlamak için. Nasıl bir his?
Korkunç değil mi ya?
Çözümü, o maskeyi
çıkarıp aynaya bakmak. Yüzleşmek. Yapamıyor. Şöyle karşısına geçsen, bunları
söylesen mesela, direk düşmanı olacaksın ve intikam almak isteyecek senden.
Böyle bir girdabın içinde dünyaya gelmiş. Annesine babasına öfkem de bu yüzden,
Allah kahretsin onları. Bir insanın hayatı bu hale nasıl getirilir ya? Herkes doğurmasın,
ciddiyim.
Hayatının ne
kadar zor olduğunu düşünsene? Öfken hafif azalıp, yerini acımaya bırakmaya
başladı mı? Güzel.. Zihnime, hislerime hoş geldin 😊
Bazen diyorum ki,
acaba bir gün, onun yanında olabilecek kadar da güçlenir miyim? Ona hep
diyordum ki “biz arkadaş kalabiliriz”. Ama gerçekleri görünce bunu yapmamayı
seçtim çünkü ne alabilirim ki ondan? Bu kadar self-centric biri? Arkadaşlıkları
da sahte.
Keşke
anlayabilseydi, onu ne kadar iyi tanıdığımı, gördüğümü. Ama işte Allah
kahretsin, hiçbir zaman anlamayacak. Anladığı anda kendince bana zarar verme
oyunları girecek devreye. Yapamayacak. Kontrol edemeyecek o içindeki zehri.
Sonra yine..
Bilmiyorum ya,
gerçekten bilmiyorum. İçimde o potansiyeli görüyorum. Şimdi değil, bilmiyorum
ne zaman ama belki bir gün, bir zaman, yapabilir miyim? Anlamayacağını bile
bile? Neyi tatmin etmek istiyorum ki, kendimi mi? Ettim diyelim, so? Niye yani?
Hayatta bir sürü güzel duygu yaşayabilecekken neden bu? Bana kattıkları için
minnet duygusu falan mı? Ya da engel olamadığım destek olma hissi? Ama işe
yaramayacak ki? Çok vicdanlıysan git, gerçekten paylaşacağın desteği alabilecek
birine ver bunu? Bilmiyorum.
Bunları düşününce içimdeki "iyi insan"ı görüyorum yine, çok seviniyorum :) Ölmemiş işte :) Sadece kime ne yapacağını seçmeyi öğrenen, biraz daha akıllı bir "iyi insan" var artık.
Bunları düşününce içimdeki "iyi insan"ı görüyorum yine, çok seviniyorum :) Ölmemiş işte :) Sadece kime ne yapacağını seçmeyi öğrenen, biraz daha akıllı bir "iyi insan" var artık.
·
Başka
biri ile mutlu olabilir mi? Aradığı insanı bulabilir mi?
Hayır, maalesef
bulamaz. Hayatı boyunca aramaya devam eder. Müthiş bir motivasyonu ve azmi var
bu konuda. Her seferinde “hayatımın kadınını buldum” deyip hayal kırıklığı
yaşamaya ve en sonunda yapayalnız ölmeye mahkum maalesef. Eski eşi ona
ayrılırken “sen yapayalnız öleceksin” demiş, nasıl oturmuş içine. Çok yer
etmiş. Sarhoşken söylemişti birkaç kere. Bu da kıza değer verdiğinden falan
değil, korktuğundan. Odak yine kendinde yani. Çünkü biliyor kaçınılmaz sonun bu
olduğunu. İnsanın kendini kandırması, kendine dürüst olamaması ne fena ya?
·
Beni
yakın çevrem anlamıyor, sadece seninle yazıştığımda kendimi iyi hissediyorum.
Ne yapabilirim?
Onları topla bana
getir 😊 Çok isterdim, “hopp alo, kendinize gelin,
bu kız asla anlamayacağınız bir şey yaşıyor” diyebilmek. Ama olmuyor işte.
Anlayabilmek için, ya bu yollardan birebir geçmek, ya da bu konuda bu kadar
bilgili olmak gerek. Belki bu blog’u okutmanız işe yarar? Ama o zaman da “delinin
teki yazmış, sen de inanmışsın çünkü işine gelmiş” diyebilirler. Bilmiyorum ya,
isterdim onlara da ulaşabilmek, anlatabilmek. Ama anlarlar mı emin değilim.
Anlamasalar da olur. Sen şarkılar söyle içinden, dans et!
Hayır, biraz zeka ama lütfen ya! Hadi inanmıyorlar, zekalarını kullansınlar. Birbirini hiç tanımayan bu kadar insan, ne hikmetse aynı şeyleri yaşıyor ve birebir aynı hisleri hissediyor. Adamlar da aynı şekilde davranıyor? Tesadüf olabilir mi? Bir tür manyaklar klanı falan gibi mi görünüyoruz oradan bakınca??
Biraz empati, biraz sağduyu? Rica ediyorum.
Şu an bu hikayeyi yaşayan kadının en çok sizin desteğinize ihtiyacı var. Ben göremedim. Ha ne oldu, süper güçlendirdi, o anlamda iyi oldu. Ama keşke bu kadar desteksiz kalmasaydım, keşke bu kadar sığ seviyede değerlendirilmeseydim. Lütfen arkadaşınızı yalnız bırakmayın, yanında olun. Söylediklerini anlamaya gayret edin. Anlattıklarını dikkatlice dinleyin. Lütfen.
Anlamasalar da olur. Sen şarkılar söyle içinden, dans et!
Hayır, biraz zeka ama lütfen ya! Hadi inanmıyorlar, zekalarını kullansınlar. Birbirini hiç tanımayan bu kadar insan, ne hikmetse aynı şeyleri yaşıyor ve birebir aynı hisleri hissediyor. Adamlar da aynı şekilde davranıyor? Tesadüf olabilir mi? Bir tür manyaklar klanı falan gibi mi görünüyoruz oradan bakınca??
Biraz empati, biraz sağduyu? Rica ediyorum.
Şu an bu hikayeyi yaşayan kadının en çok sizin desteğinize ihtiyacı var. Ben göremedim. Ha ne oldu, süper güçlendirdi, o anlamda iyi oldu. Ama keşke bu kadar desteksiz kalmasaydım, keşke bu kadar sığ seviyede değerlendirilmeseydim. Lütfen arkadaşınızı yalnız bırakmayın, yanında olun. Söylediklerini anlamaya gayret edin. Anlattıklarını dikkatlice dinleyin. Lütfen.
Çok şart mı
dışarıdan o onayı, o desteği görmeniz? Tek bir kişi vardı birebir hisseden, anlayan. Annemin eşi. Benim kadar okudu,
öğrendi. Her akşam istinasız saatlerce dinledi beni. Allah bin bir kere razı
olsun, ne diyeyim. O olmasaydı ne halde olurdum bilemiyorum.
Açılacağınız kişiyi doğru seçin. Lütfen..
Açılacağınız kişiyi doğru seçin. Lütfen..
·
Seks
çok güzeldi, bundan vazgeçmek istemiyorum. Çok zorlanıyorum. Bir daha
başkasıyla bu kadar iyi olabilir mi?
Olabilir, oluyor.
(gözlüklü emoji) Rahat olun, her şey çok güzel olacak, çok
çok çok daha iyisi olacak! O “çok iyi” dediğin his var ya, o bir tür
bağımlılık. İyi olarak anlamlandırdığın şey iyi falan değil yani, bambaşka bir
şey. Yazmaya utanıyorum, email’lerle devam edelim bu konuda.
·
Onu
terk etmeyi başarırsam, hayatında hiç unutamadığı bir kadın olarak imza atar
mıyım?
Muhtemelen evet.
Soruyorum ; hayatta kovaladığın tek başarı hikayesi bu mu olsun? İçinde bunca
potansiyel varken?
Yani stalk’lamıştır
arada bir aklına düşersen. O da SENİ merak ettiğinden falan değil, egosunun
aldığı yaradan. Kendini tatmin etmek için. Muhtemelen mutsuz olduğuna inanıyor,
inanmak istiyor. Buna ciddi ciddi inanıyordu benim hayatımdaki kişi mesela. Ama
maalesef gerçek bu değil. Hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum kendimi.
·
Kendimi
affedemiyorum, en çok kendime kızıyorum. Ne önerirsin?
Bu oluyor maalesef.
Ama olmasın, lütfen, en büyük temennim. O kendini affedememe, hazmedememe, “nasıl
bu kadar salak olabildim” dönemi kaçınılmaz. Ne kadar temennim yaşanmaması
yönünde olsa da, biliyorum ki yaşanacak.
Lütfen kendine
sürekli şunu hatırlat ; Bunu sen yapmadın. Bunların hiç birinin sorumlusu sen
değilsin. Kontrol edildin. Manipüle edildin. Yönetildin sinsice. Bunu o yaptı.
Fark edememen, senin geri zekalı ya da saf olduğunu değil, sağlıklı/sevgi
dolu/İYİ bir insan olduğunu gösteriyor. Buna öfkelenmek yerine bununla gurur
duymalısın. Böyle kalmalısın.
·
Kitap
yazmayı düşünüyor musun?
Hayır 😊
Kitap ticari bir
iş. Bu hikayeden maddi bir gelir elde etmek üzerine en ufak bir niyetim yok. Biraz
da iz bırakma işi kitap yazmak, hafif de olsa ego var o işin içinde.
Bence ben ileride bambaşka bir konuda kitap yazayım 😊
Türkiye’de
milyonlarca akıllı telefon kullanıcısı var, kitap okuyan insan oranı ise malum.
Bu yüzden, ne kadar fazla insana ulaşırsam o kadar faydam olur diye düşünerek bu yolu
istedim, bunu seçtim. Ne ismimin, ne de geleceğimin bu hikaye ile
ilişkilendirilmesini istemiyorum. Çevremdeki hiç kimseye bu blog’dan
bahsetmiyorum bile. Burası benim gizli iyilik yapma alanım. Böyle kalmasından
da müthiş keyif alıyorum 😊 Daha gerçekçi geliyor.
Hatta keşke, bizim gibiler bunu araştırırken değil de, sorgularken "bu neydi şimdi" derken ulaşabilsem onlara diyorum bazen. Sonuçta bu blog'a ancak belirli anahtar kelimeleri yazarak ulaşabiliyor şu an insanlar. Ama o sorgulama aşamasında araştırma ihtiyacın bile olmuyor. Keşke o dönemde kuş olup ulaşabilsem ama işte, elimden ancak bu kadar geliyor. Belki de daha iyi, daha doğru bir zamanda bu kadar bilgi bombardımanına maruz kalmak daha sağlıklıdır, bilemiyorum tam :)
Hatta keşke, bizim gibiler bunu araştırırken değil de, sorgularken "bu neydi şimdi" derken ulaşabilsem onlara diyorum bazen. Sonuçta bu blog'a ancak belirli anahtar kelimeleri yazarak ulaşabiliyor şu an insanlar. Ama o sorgulama aşamasında araştırma ihtiyacın bile olmuyor. Keşke o dönemde kuş olup ulaşabilsem ama işte, elimden ancak bu kadar geliyor. Belki de daha iyi, daha doğru bir zamanda bu kadar bilgi bombardımanına maruz kalmak daha sağlıklıdır, bilemiyorum tam :)
Sizlerden
email’ler geldikçe, yol kat ettiğinizi gözlemedikçe de mutlu oluyorum işte,
hepsi bu. Bütün olay bu.
28 Mart 2017 Salı
İlave Kaynaklar
Mail’lerde ilave
kaynak soranlar olmuş.
Açıkçası,
yaptığım şey google’a narcissism, narcissistic personality disorder,
narcissistic abuse, understanding a narcissist mind ve benzeri cümleler yazıp
önüme çıkan her makaleyi, her web sitesini inceledim. Ama bir kaçı o kadar
zengindi ki içerik bakımından, çok soran olduğu için aşağıda derlemek istedim.
İlk
araştırdığımda şok olmuştum, yani nasıl bu kadar yaygın olabilir, nasıl bunca
zaman haberim olmaz, bunlar nasıl insanlar ki, mağdur olan kişilere özel web
siteleri falan kurulmuş dedim içimden. İşin bu kadar ciddi olabileceğini ben de
bilmiyordum – ki oldukça ilgiliyim psikolojiyle.
Instagram
mesela.. Narsist kurbanları diye sayısız sayfa açmışlar şaka gibi.. Bir sürü
kadın altına yorumlar yazıyor, birbirleri ile konuşuyorlar vs. Görünce çok ama
çok şaşırdım. Keşke Türkçe de benzer bir sayfa olsa.. Birileri uğraşsa..
Birisi de
mailinde demiş ki “topla bizleri, bir araya getir”. İnanır mısınız, bundan 1
sene önce olsaydı o motivasyonum vardı. Gerçekten vardı. İsterdim. Ama şimdi
istemiyorum. Artık daha fazla bu işin içinde olmak istemiyorum. Ama benim
yaşadıklarımı yaşayan insanlara yardım etmeye devam etmek istiyorum. En azından
sadece bu şekilde. Benim bir mesleğim var, vaktimin çoğunu o alıyor. Ama mesela
benim yaşlarımda psikolog bir arkadaşım var. Bana destek olduğu dönemde bir
hayli zenginleşti bu konuda bilgisi. Arada yazıyorum ona “gel beraber workshop
yapalım. Organizasyon ve gerçek hikaye kısmı bende, işin psikoloji tarafı
sende” gibi. Sonra geçiyor. O da yoğun, o da bir türlü odaklanamıyor. Ama belli
olmaz, belki ben daha da güçlenince, kendimde bu gücü tamamen bulunca
yönlendirebilirim onu bu konuya. Bir de mesleğim gereği deşifre olma durumum
var tabi. Adamla ismimin yan yana anılmasından bile rahatsızım şu an, bırak
bunu afişe etmeyi. Şu anki hislerim bunlar.
Neyse, aşağıda
ilgimi çeken birkaç web sitesi ve sosyal medya hesabı paylaşıyorum. Daha
detaylı bilgi edinen & Türkçe kaynak yakalayan vs varsa bu makalenin altına
yorum olarak bırakabilir, en azından böyle bir fayda sağlayabiliriz şimdiden
birbirimize?
Web Siteleri & Makaleler ;
Sam Vaknin
Makaleleri ; samvak.tripod.com
Sam Vaknin
Videoları ; youtube.com/samvaknin
(Bu adamın
kendisi de narsistik kişilik bozukluğu sahibi. Hem kitap yazmış, hem de
yukarıdaki linklerde müthiş bilgiler paylaşıyor.)
After
Narcissistic Abuse ; afternarcissisticabuse.wordpress.com
(Bu da benzer bir
blog)
Free from toxic ;
freefromtoxic.com
Angela Atkinson ;
Bu kızın hem web sitesi hem youtube kanalı var. www.queenbeing.com Videolardaki tarzı bana hiç hitap etmese
de faydalı bulanlar olabilir. Bilgi bilgidir.
Let Me Reach ; letmereach.com
/ Tamamen narsist erkeklerden canı yanan kadınlara destek olmak üzerine bir web
sitesi. Faydalı forumlar var.
https://ladywithatruck.com/how/ (burada narsist bir adamla ilişki içinde olan kişinin arkadaşlarına tavsiyeler var. Arkadaşınızı dinleyin, ona inanın, araştırma yapın, yanında olun gibi şeyler yazıyor)
https://ladywithatruck.com/how/ (burada narsist bir adamla ilişki içinde olan kişinin arkadaşlarına tavsiyeler var. Arkadaşınızı dinleyin, ona inanın, araştırma yapın, yanında olun gibi şeyler yazıyor)
Alper
Hasanoğlu’nun narsizm üzerine makaleleri. Alper Bey’i School of Life’ta
verdiği bir eğitimle tanımıştım önceden. Radikal gazetesinde köşe yazıyor ve
narsizm üzerine etkileyici tespitleri var. Basit bir Google araması ile
ulaşabilirsiniz.
Instagram hesapları ;
Beware_of_the_narc
Narcissisrecovery
Narcissist.sociopath.awareness2
Narcissistic_abuse_lifecoach
(bu ilginç mesela, kadın yaşam koçu ve uzmanlık alanı tamamen narsistik şiddet
mağdurlarını iyileştirmek. Arada videolar falan koyuyor, biraz kıro bir hesap
ama çok faydalı post’lar var)
Narcissist_free
Narcissist_survivor
Sizin önerebileceğiniz ilave kaynak varsa bu yazıya yorum olarak iletebilirsiniz, okuyanlara faydası olur en azından.
Teşekkürler.
11. Ay Güncellemesi & Hikayeleriniz
Aylar sonra
tekrar selam..
Çok uzun zamandır
ilgilenmiyordum burayla. Dün ve bugün email’lerin tümünü okuma imkanım oldu.
Tam 32 email
cevaplandırdım.
Sizlerden gelen birkaç
cümle şöyle ;
“..Ona bağlandım. Her şeyi
yapıyor ağlıyor özür diliyor ve affetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bu sefer düzeldiğini
söylüyor. Ama asla düzelmeyeceğini de biliyorum. Ayrılmam gerek ama
beceremiyorum.”
“Size çok teşekkür ederim.
Yaşadığım şey acı olmaktan çıkıp içimi biraz rahatlattı açıkçası”
“Duygusal ani şoku
atlattıktan sonra ben ne yaşadım sorusunun cevabını ararken yazınıza denk
geldim. Yalnız olmadığımı bilmek rahatlattı beni,”
“İnternette yaşadığım 3
yıllık süreci sorgularken yazına rastladım. Birisine mail adresini vermişsin.
Gerçekten beni aşağılamadan anlayan birisine çok ihtiyacım var. Bu 3 yildir “seni
anliyorum” cumlesi duymadim hic.”
“Sosyal birisi olarak tek
basima kimsesiz kaliverdim odamda kimsesiz. Gerceklik algim kayboldu. Kontrolum
gitti.”
“2016 da yazmissin yazini.
Simdi gecti mi? Nasil basa cikabiliyorsun? Bunlr gercek mi? Aslinda seni hep
seviyorum derken su an kendini bilincli geri cekmesi manupule edilmemden mi
kaynakli?”
İşte tam da bu
yüzden yazmak istedim her şeyi. Yazdığınız her email bana daha da güç verdi –
üzerinden neredeyse bir sene geçmiş olsa bile. Süper sağlama yapıyor.
O kadar çok
hikaye var ki, ve hepsi o kadar benzer ki, aklım çıktı.
Bambaşka
şehirlerden, hatta ülkelerden email’ler aldım. Hepsine tek tek yanıt vermek
istedim.
Okuduğum her
hikayede yaşadıklarımı tekrar yaşadım. Tuhaf geldi, çünkü uzun zamandır bu
hikayeden uzak bir hayat sürüyorum. Evet etkileniyorum, çok üzülüyorum her
okudum email’de. Ama destek de olabilmek
istiyorum elimden geldiğince. Bugünlerde bunu yapabildim.
Çünkü geçen gece
rüyamda gördüm bu blogu 😊 Rüyalarım bir acayip oldu zaten..
Beni merak
edenler de olmuş. Çok şekersiniz gerçekten. Bomba gibiyim, zımba gibiyim.
Kış biraz
depresif geçmiş olabilir, malum patlamalar vs memleket olarak zor bir kış
geçirdik zaten. Ama havaların da düzelmesiyle kendimi yine harika hissediyorum.
Bütün kış
çalıştım. Hala aşırı yoğun bir tempoda çalışmaktayım. Harika projelerde yer
alma imkanım oldu. Güzel kazandım. Yazın hiç projem yok, yine uzun bir
tatil yapmak istiyorum. Tek temennim bir an evvel yazın gelmesi.
Çalışmak, daha
doğrusu çalışıyor olma hali çok iyi geliyor bana. Bir kere sürekli bakımlı ve
şıksın. Sosyalsin. Sürekli birileriyle tanışıyorsun. Farklı yerlerdesin. Yani
en azından benim işim böyle. Bunlar insanı ayakta tutan şeyler. Bir de yaptığın
şeyi seviyorsan, mis.
Düşünüyorum da,
onunla beraberken bile hiç bırakmadım işimi gücümü, afffferin bana! Minicik
halimle ne savaşmışım, nasıl pes etmemişim, iki kuruş kazanacağım diye neler
yapmışım. Şimdi düşününce gerçekten takdir ediyorum kendimi. Şu hayatta aç
kalmam ben 😊
Bu arada gezmeler
tozmalar devam. Her fırsatı değerlendirip hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Meditasyonlarım
iyice derinleşti. Artık algılarımın açıklığından, hislerimin yoğunluğundan
çıldırmak üzereyim. Önce tuhaf geliyordu, şimdi alışıp keyfini çıkarmaya
başladım. Yaşasın meditasyon ve beni bu işlere bulaştıran insan.. (bu sene 3. Senem.
Sanırım lazer epilasyondan sonra kendim için yaptığım en iyi şey diyebilirim 😊)
Bu sene yine bir eğitime
katıldım. Bu seferki modülde “kendimizi korumayı” öğrendik mesela. (Keşke daha
önce öğrenseymişim)
Eğitimin son
seansında yerde duran sayısız cam kırığı parçası üzerinde çıplak ayakla
yürüdüm. Yaptım bunu!
Düşünsene canını
yakacağını bildiğin bir şey orada önünde duruyor ve sen kendinle öyle bir
bütünlük halindesin ki, öyle kendine odaklısın ki, hiçbir yerin kesilmeden 7-8
adım atarak onun üzerinde yürüyorsun.. İnanılmaz bir kafa, pırıl pırıl
çıkıyorsun. Sonrasında var ya, (yine büyük konuşmayayım ama) “kim üzebilir ya
beni bundan sonra? Kim zarar verebilir?” diyorsun. Dünya umurumda bile değil.
Canım ne isterse onu yapıyorum. Umarım başıma gelecek ilerleyen kazalarda bu
bütünlüğü korumayı başarabilirim.
Bu eğitimleri
bana veren kişi (aynı zamanda arkadaşım da oldu artık, zor dönemimde mesela bana çok
desteği olmuştur), bana dedi ki “en çok neleri yargılıyorsun hayatta sen?”.
Yazdım. Uzun uzun yazdım.
Sonra “birini
seç, bir ay içerisinde yapmanı istiyorum” dedi. İtiraz ettim, bağırdım falan
klasik. Yok dedim hayatta yapmam, değerlerime ters. Dedi ki “tam da bu yüzden
yapmanı istiyorum”.
Yaptım.
Harika
hissettirdi! 😊 Çok güzeldi.
Bir kişisel
gelişim egzersizi olarak herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Süper eğitici bir
şey.. Yaşamadığın şeyi yargılamamayı öğretiyor sana. Fena halde hem de!
Yargılar,
yargılarımız.. Sert duvarlarım vardı bazı konularda. Mesela evli insanlarla
ilişki yaşayan kadınlarla ilgili. Ve çok açık konuşmak gerekirse kısmen bunun
karmasını yaşadığıma inanıyorum.
Hayatımın farklı
zamanlarında, farklı iki arkadaşım evli insanlarla beraber oldular. İlginç
şekilde gözümün önünde kurumaları, sönmeleri, verdikleri tepkiler vs birbirine
çok benziyordu. İşin ucu bana zarar vermeye başladığında da (öteki kadınla olan
rekabetin getirdiği hırçınlık sonucu karşındakini yaralayıcı yorumlar gibi
mesela) yolumu ayırmak zorunda kalmıştım.
Belki aynı şeyi
yaşamadım, evli biriyle birlikte olmadım. Ama ben de, yaşayandan başka hiç
kimsenin anlayamayacağı bir şey yaşadım ve ben de anlaşılmadım mesela. Bu konu
çok benzerdi.
Karma her zaman
başımıza gelen kötü şeylerde karşı tarafa atacağımız bir felsefe değil. Yani
örneğin, A bana bunu yaptı, ilahi adalet ona tutar demek değil. Kendini de
sorgulaman gerek. (yerse)
“Ben ne yapmış
olabilirim acaba birine de bunu yaşıyorum şu anda” gibi. Böyle düşündüğümde (ki
gerçekten bu konuda kendine çok dürüst olabilmen gerek) çok üzüldüm. Keşke
onları yalnız bırakmasaydım dedim.
Sonra çeşitli
meditasyonlarla o eski arkadaşlarımdan af diledim, azad ettim. Hem onları hem
de kendimi.
Gerçi ben hala
çok haksız yere yalnız bırakıldığıma inanıyorum. Kendimden başka kimseye bir
zararım yoktu ya, gerçekten yoktu. Hiç hak etmemiştim.
Mesela 3 aydır
bir ilaç şirketine bir iş yapıyorum. Nadir bir hastalığın hasta yakınları
üzerindeki etkilerini araştırıyorum.
Hastalık çok
nadir olduğu için, bütün ebeveynler anlaşılmamaktan şikayet ediyor. Görüşmeyi
kesen akrabalar mı istersin, çocuğunu oynatmayan komşu mu istersin.. ne
hikayeler.. onlar “bizi bizden başka kimse anlamıyor” dediğinde mesela, elimde
değil, direk aklıma geliyor yaşadıklarım. Bu da benzer bir durum.. Bu hastalık
için bir dernek var mesela, insanlar kendileri gibi olanlarla bir araya
gelebiliyorlar, ve bu sayede üstesinden gelebiliyorlar yaşadıkları zorlukların.
Destek ne kadar önemli di mi bu durumlarda..
Bunları düşüne
düşüne, bazen şişe şişe, hep sabrederek, hep susarak, en iyisini dileyerek, sık
sık meditasyon yaparak, bol bol hayır işi yaparak (çok yaptım bu sürede, kendi
kendime gizlice, çok iyi geldi yardım etme duygusu) iyileştiriyorsun kendini.
Böyle böyle işler
işte. Psikolojiyle bu meditatif işler harmanladığında, tadından yenmiyor.
Seviyorum.
Çok değişiyorsun.
Asla aynı insan olmuyorsun, aynı kalman mümkün değil. Mesela şimdilerde çok
daha zengin ve keyifli yaşayıp çok daha az paylaşıyorum. Hem hislerimi daha az
(ama öz) insanla paylaşıyorum, hem de sosyal medya vs eskisi kadar çok sarmıyor
mesela. Gerçekte yaşadıklarım çok daha keyifli ve eğlenceli görünenden.
Bir de bu
anlattığım spiritüel çalışmalarla ilgilenmeyenler için saçma gelecek biliyorum
ama, gerçekten inanılmaz derin değişiklikler içindeyim. Örneğin bir gece
rüyamda Gümüşlük’ü gördüm. Resmen çağırdı beni. Gümüşlük’te tek başıma
oturuyorum ve birden karşıma kocaman bir tsunami geliyor. Dev ama, koskocaman
bir dalga.
Araştırdım. Jung “çok
derin ve köklü değişikliklerin ıspatı” diyor. Neden olur tsunami? Yer altında
bir şeyler hareket edince. Çok etkilendim. Çünkü bu Jung, boru değil.
Sonra kendimi Bodrum’da buldum. Mabet diyorum zaten oraya, çok iyi geliyor. Bu tür
çalışmaları yapmak için de ideal. Kimleri kimleri gömdüm o sulara belli değil..
Email’lerinize ve
konumuza dönersek, söyleyecek birkaç lafım var.
Öncelikle,
herkese tek tek yazdığım gibi, ben konunun profesyonel uzmanı değilim. Ama,
sizi dinleyebilirim ve en önemlisi anlayabilirim. Bu durumu yaşamayan hiç
kimsenin anlamayacağını biliyorum. Size de “Biz de yaşadık böyle şeyler, bırak,
önüne bak, zamanla geçecek” benzeri yorumlar yapan yakınlarınız olacak. Onları
zihninizde susturabilir misiniz? Susturmalısınız. Bir şekilde sadece kendinize,
kendi yaşadıklarınıza odaklanacak gücü bulabilmenizi dilerim. Bundan çıkmanın
tek yolu “sadece kendinizi” dinlemek çünkü.
Bu blog, yazılan
mail’leri yanıtlamam vs hep bu yüzden. Ben ne yazık ki arkadaş kontenjanından
şanslı olamadım. Çok yalnız günlerim oldu. Çok ama. Ne yaşadığımı ben bilirim.
Bu yüzden, kendi göremediğim desteği hiç tanımadığım insanlara verebilmek
istiyorum. İnsan bu süreçte en çok buna ihtiyaç duyuyor, biliyorum.
Bana da
söylediler bunları. Dinlemedim. Çok zor oldu ama dedim ki “bir saniye bir
durun, ben bakacağım duruma”. Hoş karşılanmadı tabi, ama anlaşılmadığımda
yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Böyle hani korku filmleri olur ya, birileri gerçek katilin kim olduğunu fark etmiştir, bağırır çağırır, herkesi uyarmak ister ama kimse ciddiye almaz bunu. Kendimi aynen o karakter gibi hissediyordum.
Hatta kendime çok
üzüldüğüm anlardan biri de, can hıraş okuyarak araştırarak öğrendiğim
bilgileri, kendimde bulduklarımı arkadaşlarıma anlatmaya çalıştığım anlar. Hiçbir
tepki alamadığım gibi, sürekli bu konuda araştırma yaptığım için bile yargılandım.
Biri bir yorum yaptı, diğer ikisi de ona katıldı falan mesela. Bir Allah’ın
kulu da tanıyamamış beni, bir sakin kalıp “dur bir dakika, bu kız böyle
değildir, neden bahsediyor?” diye merak edip ciddiye almadı mesela. Zerre Fransızca
bilmeyen birine açıp Le Monde okumakmış benim yaptığım.
Bakın şöyle bir
hikaye var, biraz dini hikaye gibi ama çok anlamlı ;
Adamın birisi İmam-ı Azam'a gelmiş ve demiş ki:
“Benim oğlan çok bal yiyor. Başka da bir şey yemiyor. Buna da paramızın yetmesi
mümkün değil. Siz sevilen sayılan birisiniz. Ona söyleyin de bal yemesin.” …
İmam-ı Azam biraz düşünür ve: "Şimdi gidin. 40 gün sonra gelin" der
onlara. …… Aradan 40 gün geçer. Adam gelince İmam-ı Azam çocuğa dönüp sadece:
“Oğlum, bal yeme!” der. …. Çocuğun babası bu duruma sinirlenir ve şöyle der
kızarak: “Sadece 3 kelimelik bir cümle demek için mi bizi 40 gün beklettin?
Bunu o zaman da söyleyebilirdin!” …. İmam-ı Azam sakinliğini bozmaz. İbret
alınması gereken cevabı verir: “Ben de bal yemeyi çok severim. O günden beri 40
gün boyunca hiç bal yemedim. Demek ki bal yememe işi yapılabiliyormuş. Ben bunu
kendi nefsimde başardım. Demek ki çocuk da başarabilir diye düşünerek, ona bir
cümlelik bu nasihatı verme hakkını kendimde gördüm.”
Şimdi en yakın
arkadaşım dediğim kıza bile (bahsettiğim insanlardan biri değil) “bak ben sana en yakın arkadaşım diyorum ama, en
yakın arkadaş diye bir şey yok biliyorsun di mi? Yani hayat bu, sen de benden
ütopik beklentiler bekleme, ben de senden beklemeyeyim, böylesi daha gerçek ve
samimi” falan diyorum 😊 Kız kahkaha atıyor resmen, “ben yeni seni
çok sevdim” falan diyor.
(Bu bahsettiğim
kişileri tanıştıran, bir araya getiren de benim bu arada. Birkaç aylık
tanışıklık. Her biri ile olan bireysel geçmişimde yaşanan hikayeler, onları çok
iyi tanıyor olmam, yaptıkları güçsüz/güvensiz hamleleri bilmem, ama onların
birbirini bu kadar yakın tanımaması, bir de üzerine grup psikolojisi eklenince,
her birini bir ahlak bekçisi haline getirdi. Çok kısa zaman sonra, bana
söyledikleri tüm cümlelerin tam tersini yaptıkları örnekler geldi önüme. Allah
işte, getiriveriyor. Bazen bizzat şahit oldum, bazen üçüncü kişilerden duydum. Bir
çoğunu yüzlemedim. Gülümsedim ve devam ettim. Keşke bu tür durumlarda kadınlar
olarak gerçeklikten kopmasak, değil mi? Gerçek kalarak birbirimize destek
olabilsek. Sevgilisi olana kadar herkes güçlü kadın, şartlar değişince hopp
arazi. Bir aşık olmaya bakar. Hiç birini samimi bulmuyorum bu yüzden. Hayatımda
bir kerecik olsun birini bile yaptıklarından ötürü yargılamamıştım. Ta ki
kendim onlar tarafından yargılanana kadar. Çok büyük hatalar yapıldı bana, hiç
hak etmemiştim. Bundan sonrası mümkün değil, hiç biri ile görüşmüyorum, hiç
istemiyorum, hiç özlemiyorum. Arkadaşlık da sevgili olmak gibi biraz. Güven ve
sadakat istiyor. Su bulanınca, benim yaşadığım kadar derin acılar yaşayınca,
yapamıyorsun, devam edemiyorsun. Şimdi hayatımda gerçekten beni daha doğru
yönlendiren insanlar var. Sohbetimiz, muhabbetimiz, verdikleri tepkiler falan o
kadar farklı ki. Genelde de yaşça büyükler benden zaten, tesadüf olduğunu
düşünmüyorum. Yine ergenlik dönemimdeki gibi haddimden fazla olgunlaştım
sanırım. Bir de sürekli temkinliyim ve çok fazla anlam yüklemek istemiyorum bu
insanlara da. Sonradan üzülmemek için. Bak ne fena, nasıl bir travma var
burada.. Benim o kızlardan alabileceğim hiçbir dostluk yok artık maalesef.
Benim onlara yapabileceğim çok şey var aslında, ama onu yapmayı da ben
istemiyorum. Neyse, özetle bu konuda hala çok canım yanıyor, o taraftan da ağır
travma yaşadım ne yazık ki, bu da ayrı bir blog konusu 😊)
Tabi yanımda
olanlar da vardı. Hatta fazla samimiyetim olmamasına rağmen bana vakit ayıran,
dinleyen, destek olan bir sürü güzel insan da oldu. Bunca riyakarlığın arasında
onların bu tutumu, insan olarak hepsini gözümde daha da değerli hale getirdi. Yeri
geldi, fırsat olunca ben de onlara destek oldum hep. Ama işle ilgili, ama başka
bir şey.. O güzel insanlar şu an benim için bir çok şeyden daha değerli..
Hani dedim ya,
aşık olana kadar herkes güçlü kadın diye.. Şunu kastediyorum aslında;
Mesela sevgilisi
olmayan bir kadın, sıklıkla kız arkadaşlarıyla vakit geçirip güçlü kadın
triplerine giriyorsa, ama aşık olduğu zaman kimseyle görüşmeyip sevgilisi
odaklı bir hayat yaşıyor ve kendi işinden, arkadaşlarından uzaklaşıyorsa
(gözümle görüyorum, var böyle) benim o kadının söylediği hiçbir tavsiyeye
itibarım kalmıyor.
Tam tersi
şekilde, evliyken “çok mutluyum, kocişim” deyip deyip boşanır boşanmaz “eyy
güçlü kadınlar” triplerine girenleri de anlamıyorum.
(Hopp spiritüel
ego konuşuyor, biraz izin verelim konuşsun? Belirli dozda faydalı olabilir)
Esas mesele, o durumun
tam içindeyken bunu yapabilmek. İlişkin devam ediyorken kendi hayatını
aksatmamak (ne işimi, ne arkadaşlarımı, ne derneklerimi aksatmamıştım. Şimdi
düşünüyorum da gerçekten helal bana..)
Bu yüzden, şu an
içinde bulunduğum şartlar altında atıp tutmak istemiyorum. Bizim meslekte RTB
diye bir kavram vardır. Reason To Believe. Bir şirketi analiz ettiğimizde
altına gerçek hikayeler koyarız, bak senin çalışanın bunu yaşamış, bunu
söylemiş, al sana ıspat gibi.
Ben de Reason To
Believe arıyorum. Misal, vakt-i zamanında çok aşık olduğum Londra’da yaşayan
bir adam vardı. Bu yaz zor bir zamanında beni aradı, destek istedi. Ama zamanında
çok üzmüştü. Dedim ki “neden sana destek olacağımı düşünüyorsun?” şaşıp kaldı.
Direk şutladım. Yani bu strateji ya da planlayarak yapılan bir şey de değil.
Bunu yapabildiğimi kimseciklere ıspatlamak ya da hava atmak gibi bir gayem de
yok. Oluveriyor sadece. Al sana reason to believe.
Keza aynı
şekilde, uzun süre eski erkek arkadaşımla görüştüm bu kış. Sonra bir öküzlük
yaptı, minicik bir şey. Neden ayrıldığımızı bana hatırlatan bir şey. Anında uzaklaştım.
2 ay sonra bir gece kıskançlık krizi geçirip saydı sövdü, neler neler söyledi
bana.. Neymiş çok eğleniyormuşum. Bak burada da mesela, içimde sıfır his, sıfır
şüphe.. Senelerce aşık olup geberdiğim adamdı kendisi. Direk uzaklaştım. Vücut
istemiyor, ruhum istemiyor, gidemiyor, kapılamıyor artık. Otomatik olarak
uzaklaşıyorsun.
Kişisel gelişim
dediğin şey çok tehlikeli bir bakıma. Her an kendini çok “farkında” hissetmeye
müsaitsin. Bu da bir zaman sonra kendi kibrini doğuruyor. “Biz de geçtik o
yollardan, senin daha çook yolun var” kafası. Bu da spiritüel ego. Çok
tehlikeli. Unutmamak lazım, bu işin sonu hiç yok. Geçen sene ben de kendimi “farkında”
olarak tanımlıyordum mesela. Şimdi bulunduğum noktayla alakası bile yok geçen
seneki halimin. Demek ki şu anda da yeterince uyanmış değilim bir çok şeye?
Demek ki hala öğreneceğim çok şey var? Böyle düşünmek lazım.
En fenası da
kendini yargılamak. Bana da diyorlardı “o kadar eğitim alıyorsun, şunları
yapıyorsun, nasıl bu adamdan kopamıyorsun” diye. Haydi onları siktir et de, ben
bunu kendime de çok yaptım. Kendimi yargıladım. Çok üzülüyorum o anki halime.
Bu kişisel
gelişim zımbırtısı öyle basamak basamak ilerlenen, lineer bir şey değil.
Örümcek ağı gibi daha çok, ya da mandala gibi, oya gibi. Bir boyuttan diğerine
geçiyorsun. Birinci seviye, ikinci seviye diye bir şey yok. Farkındalığın sonu
asla yok.
Bu yüzden
anlamakta çok zorlanıyorum “biz de yaşadık aynı şeyleri” deyip deyip beni
yalnız bırakan o arkadaşlarımı. Bunun iki açıklaması var ;
1)
Yaşadıkları
her ne ise, illa ki acıtmıştır ve bir şeyler katmıştır onlara. Ama asla benim
yaşadığım gibi bir şey değil.
2)
Evet
ne yaşadığımı biliyorlardı ama canları destek olmak istemedi.
Bunun başka
açıklaması yok, ben bulamıyorum. Yani anlamıyorum ki, şurada hiç tanımadığım
iki insana faydam dokunsun diye bir şeyler yapmaya çabalıyorum. Hakikaten bunları
yaşamış biri olsa daha sakin, daha bilge, daha şefkatli davranmaz mı? Ben neden
böyle davranılması gerektiğini düşünüyorum peki her şeye rağmen? Gerçekten
anlamıyorum bu tutumlarını. Yüzleyince de özür diliyorlar benden.
İstemiyorum artık
benden özür falan dilenmesini. Bu adama sevmeyi nasıl öğretemezsem, bu kızlara
da arkadaşlık prensiplerini öğretemem. Hazırı gelsin. Gerçekten istemiyorum,
vaktim yok, dermanım yok insan yetiştirmeye 😊
Ondan sonra “seni
özledim”. E özlersin tabi. Ben de olsam, ben de özlerim böyle lokum gibi kızı.
Çuvaldızın en kalınını kendine batırmayı başaran birini, yargısızca senin
yanında kalmış birini kim özlemez?
Sonra kendi
kendime konuşurken “ben kendim gibi bir dostum olsun istiyorum” dedim bir gün.
A-ha moment işte bu..
“Madem öyle,
kendi kendinin dostu ol. Senin ne yaşadığını senden daha iyi hiç kimse bilemez,
kimse seni senden daha iyi tanıyamaz. Bu kadar imtiyaz verme, kendinle dertleş,
kendi kendini onayla, kendi kendini sev.. kendini sev.. kendini sev..” tralla
la la budur! Buymuş yani.
Öyle süreçlerden
geçtim ki, geçenlerde benimle benzer iş yapan bir arkadaşıma “kendini sev”
isimli bir workshop tasarladık. Kendimi nasıl sevmediğimden yola çıkarak ilham
verdim ona. Modül modül yazdık. İnanılmaz eğlenceliydi. Nisan sonu
gerçekleşecek workshop’ı. Katılımcıların arasında otururken (tercihen en
arkada) kendi kendime minik kutlamalar yapmayı düşünüyorum o gün.
Kaç sabah uyanıp
aynaya bakıp “sen bana emanetsin bundan sonra kızım” dediğimi hatırlamıyorum
yazın. Her gün. Kendi kendimin çocuğuymuşum gibi büyüttüm beni.
Kışın 8 saniye
isimli bir film izledim. O filmin sonunda da ana karakter aynada kendi kendine
aynı şeyi söyledi. Görünce tüylerim diken diken oldu, kafa aynı kafa demek ki..
İnanamadım, bildiğin copy paste. Film de çok iyidir bu arada, şiddetle tavsiye.
Meryll Streep’in
bir yazısı çıktı yazın karşıma. Okur okumaz “yuhh” dedim içimden, “beni yazmış”.
Aşağıya yapıştırıyorum ;
Bazı şeyler için artık sabrım yok; ukala biri haline geldiğim için
değil, aksine hayatımda artık beni mutsuz eden ya da üzen şeyler ile vaktimi
daha fazla kaybetmek istemediğim bir noktaya ulaştığım için…
Laf sokmalara, haddinden fazla eleştirilere ve hangi türden olursa
olsun talep ve beklentilere artık sabrım yok.
Benden hoşlanmayan insanları memnun etmeye, beni sevmeyen
insanları sevmeye ve bana gülümsemeyen insanlara gülümsemeye yönelik arzumu
kaybettim.
Artık yalan söyleyen ve beni yönetmek isteyen insanlara bir tek
dakika bile harcamak istemiyorum.
Oyunların, ikiyüzlülüğün, sahtekarlıkların ve ucuz övgülerin
olduğu ortamlarda bulunmak istemiyorum.
Çok bilmişliğe ve akademik ukalalığa tahammülüm yok.
Aynı şekilde boş dedikodulara da bulaşmak istemiyorum.
Uyuşmazlıklardan ve karşılaştırmalardan nefret ediyorum.
Farklılıklardan, hatta zıtlıklardan oluşan bir dünyaya inanıyorum,
bu nedenle katı ve toleransı olmayan olan insanlardan kaçınıyorum.
Arkadaşlıkta sadakatsizlikten ve ihanetten hoşlanmıyorum.
Birisine nasıl iltifat edileceğini ya da cesaretlendirmek için ne
diyeceğini bilmeyen insanlarla bir arada olamıyorum.
Abartılar beni sıkıyor.
Ve her şeyin de üzerinde, sabrımı hak etmeyen hiç kimseye sabrım yok.
Bu yazıyı
paylaştığım zaman, bir arkadaşımın annesi (60’ların başında) beni aradı ve dedi
ki “sen bana bir kahveye gel bakayım”. Gittim. Sordu “ne yaşadın sen?” anlattım.
İnanamadı. Çok benzer bir yargılama-onaylanma-kime ne veriyorum-o bana ne
veriyor süreçlerini 43 yaşındayken yaşamış. Bu yazıyı da Meryll Streep 40’lı
yaşlarında yazmış sanırım. Şaşırdı biraz kafamın geldiği noktaya.
Özetle, umursamayın
lütfen dış tepkileri. Sadece kendi hissettiklerinize, ve mümkünse bir uzmanın
görüşlerine kulak verin, başka hiç kimseyi dinlemeyin. Süreci kolaylaştırmak
yerine daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyorlar maalesef. Her şeye
rağmen yanınızda oluyorlarsa şanslısınız. Olmuyorlarsa, bir şeyler zaten eksik
demektir, bırakın gitsinler.
Bu işten
sıyrılmak için gerçekten cesur olmak gerek. Çok sevdiğiniz birini, arkanızda
hiçbir açık kapı bırakmadan terk etmek dünyanın en zor şeyi. Fakat garanti
veriyorum, sonrasında müthiş güçlü ve karakterli bir kadına dönüşeceksiniz J
Öyle bir güç
verdi ki bu bana, işime bile olumlu yansıdı. Artık sesim daha gür çıkıyor. Bir
işe girerken bile çekinmiyorum, “hallederiz” diyorum mesela.
Çok sevdiğin
birini bırakıp gitmek, TEK BAŞINA yürümek kadar insanı eğitici bir şey daha
olamaz. Geçtiğimiz sene Eylül ayından beri bana bu gücü hatırlatan bir dövme
taşıyorum vücudumda. Yaz sonu Bodrum dönüşü yaptırmıştım. Her gördüğümde bana
gücümü hatırlatsın diye.
Birkaç minik (naçizane) tavsiyem olabilir ;
1)
O
insandan uzaklaşın
(Dünyanın en zor şeyi biliyorum.. Ama tek çare bu)
2)
Zamanlama
konusunda kendinizi sınırlamayın. Ne zaman hazır hissederseniz o zaman. Ne çevrenizden gelen baskıları
duyun, ne de kendi kendinize böyle bir baskı yaratın. Herkesin zamanlaması
farklı. Ne zaman hazır hissederseniz, o zaman. Gelen email’lerde sıklıkla
şanslı olduğumu, bu durumu bir sene gibi bir sürede fark etmenin / ya da fark
etsen de gidebilmenin zor olduğunu yazmışsınız. Sanıyorum buna ben de inanmaya
başlıyorum artık, evet biraz şanslıyım. Hem erken fark ettiğim için (gittiğimiz
terapist sayesinde oldu) hem de kendim terk ettiğim için. Ama bu, ilişki
içindeyken yaşanan on-off dönemlerin olmadığı anlamına gelmiyor tabi. Resmen
ayrılmamış olsak bile, bence seksen kere ayrılıp barıştık biz ilişkinin
içindeyken. Tarif etmekte zorlanıyorum, yaşayan anlar ama ne demek istediğimi..Bir de lütfen benimle de kıyaslamayın kendinizi. "O ayrılabilmiş, ben neden ayrılamıyorum?" diye düşünmeniz beni gerçekten üzer. Ben de kıyas değilim bu konuda. Herkesin zamanlaması, kıyası kendiyle..
3)
Bu
iş yalnız bir iş. Çok dik
ve güçlü durmanız gerekecek. Yapabilir misiniz? Sadece ve sadece kendi
hissettiklerinize, kendi doğrularınıza güvenmek ve yalnız yürümek zorundasınız.
Çok zor olacak, ama sonrasında mükemmel bir insana dönüşeceksiniz, vallahi söz!
4)
Yargılanacaksınız. En yakınım bildiğiniz insanlar bile
“gurursuz davranıyorsun, cool değişin” benzeri şeyler söyleyecek. Yaşananları
asla anlamayacaklar. Bunları kaldırabilmeniz gerek. Kesinlikle duymayacaksınız.
5)
Çok
gel-git yaşayacaksınız.
Zaman zaman unutabilirsiniz yaşanan kötü şeyleri mesela. Bu zihninizin bir
oyunu, kanmayın 😊 Hemen hemen hemen okumalara,
araştırmalara devam. Ben şuna da inanmıyorum ; düşünme, eskiyi hatırlama vs
mevzusuna. Ne demek hatırlama? Elbette ki flashback’ler yaşayacaksın. Elbette
ki düşüneceksin neler yaşandı diye. O zaman gerçek zannettiğin bir şeyin
tamamen illüzyon olduğunu öğrenmişsin. O anki hissin bambaşkaydı, şimdi
bambaşka. Bu yüzden git arada bir geriye. Hatırla neler yaşandı. Erteleme,
bastırma. Düşün, o anı yeniden yaşa ve o anki hislerinle şu anki hislerinin
yerini değiştir. Ben böyle yaptım. Her anı yeniden yaşadım. Gerçekte olanla
yerini değiştirdim.
Mesela benim okuduğum hikayelerde (sizlerden gelenler de dahil) defalarca
kez ayrılıp-barışma da görüyorum sıklıkla. Bende hiç olmadı, ama yaşayan çok
var. Eğer böyle bir durumun içindeyseniz, lütfen kendinize nazik davranın ve
yargılamayın. Bu işe öyle herkesin pıt diye yapabileceği bir iş değil.
Biliyorum ne kadar zor olduğunu. Sekiz kereyse sekiz kere, dokuz kereyse dokuz.
Hiç fark etmez. Telaşsız kalın lütfen. Doğru zaman ne zamansa, o zaman harekete
geçin.
6)
Sizi
anlayacak en azından bir kişi olsun. Bu durum zaten, sıradan insanlar tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek
değil. Gerçekten güvendiğiniz, tercihen bir kişi ile paylaşın durumu. Ağlayın.
Bağırın. Yan yana sessizce oturun. İçinizden ne geliyorsa onu yapın ama
yargılanmayacağınızı bildiğiniz, şefkatli bir kalp seçin. Şu an gerçekten bebek
gibi bakılmaya ihtiyacınız var, unutmayın.
7)
Profesyonel
yardım alın. Ben bunun
çok faydasını gördüm. Adam böyle olabilir, ama sen neden böylesin? Buna
odaklanın. Ertelemeyin, üstünü örtmeyin. (Bu biraz haddimi aşan bir öneri
olabilir. Herkes bu kadar cesur olmak zorunda değil. Ama hazır böyle bir şey
yaşanmış, neden üzerini kapatalım? Neden benzer pattern’i tekrar tekrar yaşayalım?
Değil mi? Zaten bu araştırmalara dalınca insan ister istemez giriyor, bulaşıyor
bunlara. Hep söylüyorum, ben taş çatlasın 2 ay onun için üzülmüşümdür. Ondan
sonrası tamamen benim kendi sürecimdi, derdim kendimleydi hep yani.
8)
Bol
bol araştırma yapın, okuyun, öğrenin, kafalarının nasıl çalıştığını bilin. Tüm kaynaklar bunu öneriyor & bizzat
kendim de sonuna kadar aynı fikirdeyim. Bu insanlar normal insanlar gibi
değiller. Kafaları bam başka çalışıyor ve eğer siz de benim gibi ilk defa
karşılaşıyorsanız, sizin de normunuz başka bir şeyse, okumadan & öğrenmeden
anlamanız mümkün değil. Ne zaman kendinizi biraz güçsüz, biraz guard’ınız
düşüyor gibi hissederseniz, açın makaleleri tekrar tekrar okuyun lütfen.
9)
Sevin. Uzun bir süre insan görmek istemedim.
İşim gereği gördüm tabi, ya da sosyalleşmek için vs. Zaten adam hayal
kırıklığının dibini yaşatmış, üstüne yakın arkadaşım dediğin insanların
yarattığı travma & yalnız bırakma da eklenince, gerçekten insan denilen
varlığa güvenim çok fazla sarsıldı. Yine de sevmekten vaz geçmedim. Çocukları
sevdim mesela. Sık sık çocuklarla vakit geçirdim. Ya da kedilerimi sevdim.
Denizi sevdim falan. Ama sevdim yani. Bütün yaz böyle geçmişti. Yaz sonu
itibariyle normale dönerek insan sevmeye devam ettim. Yeni insanlarla
tanıştığımda benim hakkımda yaptıkları yorumlar / aldığım geri bildirimler her
zamanki bana gelecek olan yorumlardı. Bunu görünce de sevindim. Bir tür “oley
be, değişmemişim o kadar da, bak hala böyle böyle deniyor hakkımda” kafası.
Umut veriyor.
10)
Flört
edin. Hemen değil, ne
zaman hazır hissederseniz o zaman. Ama gidin bir sevişin. Ciddiyim. Atın o ölü
toprağı üzerinizden. Harika hissettiriyor.
Şimdi
yazdıklarımı okudum da, ne kadar kolay ya böyle oturduğun yerden klavyeye vurup
vurup “bunu yap, şunu yapma” demek. Kendime sinir oldum o derece 😊
Yaşarken hiç
böyle hissetmiyordum. Ama okuduğum her makale bana yukarıdakileri harfiyen
öneriyordu.
Size asla ama
asla kolay olacağını söyleyemem. İçiniz parçalanacak, ruhunuz ölecek bir süre.
Çok acı çekeceksiniz. Çok yalnız kalacaksınız. (Çok iyimser cümleler kurmak
isterim. Kişiliğim de buna fena halde müsait zaten. Ama üzgünüm bu kötülüğü
size yapamam. Sokaktaki adamın söylediğini söyleyemem. Bu iş çok acıtan, çok
can yakan, çok zor, uzun süren bir iş. Ama, sonrasında dönüşeceğiniz kadın,
ayakları yere vurduğunda yeri göğü inleten bir kadın olacak.)
Fark ettiyseniz
adamla ilgili tek satır yazmadım. Merak ediyorsanız söyleyeyim, yaz sonu
karşılaşmalarımızdan sonra onu hiç görmedim. Sadece geçenlerde eski iş yerimden
(onu da tanıyan) arkadaşlarımla buluştuk. Bana dediler ki “siz barıştınız mı?”
yo dedim ne alaka. Aynı günlerde ikimiz de Bodrum’daymışız. Aynı yerlerden
fotoğraflar paylaşmışız. Onlar da beraberiz sanmışlar. Ben Instagram’ını
görmediğim için bilmiyordum tabi.
Sanki benden önce
kışları Bodrum’a gidermiş gibi “bu kış sezon geç açıldı” yazmış bir de, götüm.
Güldüm. Sonra adamın toplama bir bilgisayardan bir farkı olmadığını hatırladım.
Benden kış Bodrum’u, Fatma’dan bir şarap markası, Ayşe’den bir film.. Derleme
bir insan zaten, bu detayı önceden de paylaşmıştım. Öyle bir adam yok.
Kişiliği, karakteri yok. Sadece copy-paste var. Gözlem ve gözlemlerini uygulama
var. İçinden bir şey gelmiyor. Çok nadiren "acaba ne yapıyordur"
diyorum, hemen akabinde eksenim geri geliyor ve "aman ne yapacak, her şey
aynen deneyimlediğin gibi işte" diyorum. Bu soruyu soran da ben değilim
zaten, egom.
No contact kuralını uygulamak şahane, ama böyle bir dezavantajı var. Ne halde olduğunu görmüyorsun. Bütün kapıları sıkıca kapattığın için seninle irtibata da geçemiyor. Ortak insanlarla da görüşmüyorsun. Bu yüzden senin hakkında ne düşündüğünü, nasıl bir hayat yaşadığını, neler hissettiğini gözlemleme imkanın olmuyor. Burada bu soruyu sorarkenki farkındalık çok kıymetli ; bunu merak eden ben değilim, bu soruyu soran onaylandığımı/sevildiğimi/değerli olduğumu hissetmek ihtiyacında olan egom! Bu kadar kıymetli bir şeyi bu adamın iki dudağının arasına mı teslim edeceğim ya ben? Gerçekten mi? Deyippp hemen toparlanıveriyorsun.
No contact kuralını uygulamak şahane, ama böyle bir dezavantajı var. Ne halde olduğunu görmüyorsun. Bütün kapıları sıkıca kapattığın için seninle irtibata da geçemiyor. Ortak insanlarla da görüşmüyorsun. Bu yüzden senin hakkında ne düşündüğünü, nasıl bir hayat yaşadığını, neler hissettiğini gözlemleme imkanın olmuyor. Burada bu soruyu sorarkenki farkındalık çok kıymetli ; bunu merak eden ben değilim, bu soruyu soran onaylandığımı/sevildiğimi/değerli olduğumu hissetmek ihtiyacında olan egom! Bu kadar kıymetli bir şeyi bu adamın iki dudağının arasına mı teslim edeceğim ya ben? Gerçekten mi? Deyippp hemen toparlanıveriyorsun.
Gerçekte ne
yaptığı zerre ilgimi çekmedi, çekmiyor. Öldürdüm onu.
narsistiliski@gmail.com adresine yine
mail atabilir, yorumlar kısmına yorum bırakabilirsiniz.
Artık burayı
okumak eskisi kadar acıtmıyor. Ama bu sürekli aktif olabileceğim anlamına da
gelmiyor. Ara ara kontrol edip, kendi göremediğim desteği sunmaya devam
edeceğim.
Sevgiyle kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)