Bugün bir sürü
başka makale de yazdım :) Hızımı alamadım, madem öyle bu blog’a da
uğrayayım biraz..
Kabustan
kurtulduğumdan beri geçen 6 ay.. Bir bakalım, görünenin ötesinde neler
yaşanmış..
İlk 1-2 ayı
hatırlıyorum. Epey zordu.
Onu kesinlikle
özlemedim, o zamanlarda bile. Yani onun tarif ettiği gibi ondan vazgeçememe
durumu, özlem vs kesinlikle yok.
Ama şu var ; öyle
özdeşleştim, öyle içine girdim, öyle hissettim ki onu. Kendimi en son ailesine
küfür ederken hatırlıyorum içten içte. “Bu adama ne yaptınız? O o zamanlar
minicik bir çocuktu, ne istediniz ondan? Neden bu hale getirdiniz? Sevginizi
neden esirgediniz? Allah sizin de belanızı versin” dediğimi hatırlıyorum. Kendi
kendime tabi.
Çocukluk
resimlerine bakıp, başına gelmiş olabilecek türlü felaketleri hayal ettiğimi,
bunlarla o minicik yaşında nasıl baş edemediğini ve ne kadar yalnız
bırakıldığını düşünüp, uzunca bir süre ben “o” oldum.
Ona bürünüp, onu
çözmeye çalışırken de kendimle karşılaştım. Ve karşımda gördüğüm manzara hiç
hoşuma gitmedi. Gördüğüm şeyi hiç sevmedim.
Anlatayım.
Beraber
gittiğimiz terapiste birkaç seans daha devam ettim. Bir tür onaylanma ihtiyacım
vardı. Bir şeyler yolunda değil, ve hiç kimse beni anlamıyor.
Şu an hala
yaşadıklarımı sıfırdan birine anlatsam, beni kendi kadar dinleyecek, kendi
kadar anlayacak.
O anda istediğin
tek şey anlaşılmak. Tuhaf bir kafa. Biraz şefkat, bir anlayış. Hepsi bu.
Yakın çevrem de
ne yazık ki bu konuda sınıfta kaldı. Fiziken görüşmeye devam etsem de ruhen
ciddi kopuş yaşadığım arkadaşlıklarım oldu.
Kendi kendime,
tek başıma, okuyarak, araştırarak, öğrenerek, bilene sorarak, yaşayanlara
ulaşarak, kendi yolumu buldum. İyi ki yapmışım bunları, iyi ki pes etmemişim
hiç. Bana olan faydası tarifsiz, geri dönüşleri mükemmel oldu zira.
Onu kurcalarken kendimi
buldum dedim ya, buna kaç kişi cesaret gösterirdi bilemiyorum. Etrafımdan bana
söylenilen gibi ‘geçip gitmedim, bırakıp devam etmedim’ ben. Üzerine gittim.
Elimi içine soktum. En pis yerlerini gördüm işin.
Onu keşfetmeye
çalışırken, kendimde de biraz ondan gördüğümü fark ettim. Yani bence, bana
göre, ben de (özellikle ergenlik dönemimde) hafif seviyede bir narsisttim.
Klasik ‘Annem
babam beni yeterince sevmedi, ben de kendimi sevdim’ durumu özetle.
Farkımız,
seviyelerimizdi. Bir de gücümüz. Ben ondan daha güçlüyüm. Yüzleşme cesaretim
var ve üzerine gidebiliyorum. Bunların hiçbiri onda yok.
Bir de, sanırım bu zımbırtı gerçekten seviye seviye.. Yani ben asla ama asla insan kullandığımı, insanları bana hizmet edecek araçlar olarak gördüğümü düşünmüyorum. Hatta kendimden şüphe edip sordum. Beni eskiden tanıyan insanlara sordum. Eski günlüklerimi okudum. Girdim ta içine. Öyle bir geri bildirim de almadım çok şükür. Sanırım bendeki seviye narsistik tandans. Eğilim. Şimdi ise, bu "EGO-ACTIVATED" durumumu hissettiğim anda yönetebiliyorum. Yani şöyle, fark ediyorum "evet, şu an içindeki savunma mekanizman konuşuyor, sence buna gerçekten ihtiyacın var mı? Bu kadar güçsüz müsün gerçekten?" diyorum. Bunu deyince de geçiyor zaten. Hoş, bu gözle bakarsan herkeste var biraz. Kimseye zarar vermediğin müddetçe, bir miktar olmasında sakınca olmaz gibi?
Narsizm ve codependency çok zıt ama bir o kadar da benzer kavramlar zaten. Çok derine inmeme gerek yok. Herkesin hikayesi kendine tabi, ama bir noktada "yaşasın psikoloji bilimi" diye haykırasın geliyor. Birileri seni senden önce çözmüş, yazmış falan.. Güzel bir destek..
Bir de, sanırım bu zımbırtı gerçekten seviye seviye.. Yani ben asla ama asla insan kullandığımı, insanları bana hizmet edecek araçlar olarak gördüğümü düşünmüyorum. Hatta kendimden şüphe edip sordum. Beni eskiden tanıyan insanlara sordum. Eski günlüklerimi okudum. Girdim ta içine. Öyle bir geri bildirim de almadım çok şükür. Sanırım bendeki seviye narsistik tandans. Eğilim. Şimdi ise, bu "EGO-ACTIVATED" durumumu hissettiğim anda yönetebiliyorum. Yani şöyle, fark ediyorum "evet, şu an içindeki savunma mekanizman konuşuyor, sence buna gerçekten ihtiyacın var mı? Bu kadar güçsüz müsün gerçekten?" diyorum. Bunu deyince de geçiyor zaten. Hoş, bu gözle bakarsan herkeste var biraz. Kimseye zarar vermediğin müddetçe, bir miktar olmasında sakınca olmaz gibi?
Narsizm ve codependency çok zıt ama bir o kadar da benzer kavramlar zaten. Çok derine inmeme gerek yok. Herkesin hikayesi kendine tabi, ama bir noktada "yaşasın psikoloji bilimi" diye haykırasın geliyor. Birileri seni senden önce çözmüş, yazmış falan.. Güzel bir destek..
Bu yüzden bu
adamla yaşadığım ilişki bana bu kadar derin koydu işte. Mesele adam değil, adam
bir figür. Öylesine gelip geçen biri sadece. Mesele ben.
Anneme kızdım
çok. Çok ama. Beni ihmal ettiği günleri anımsadım.
Özgüven, özsaygı,
özsevgi, özdisiplin.. Başında öz olan her şeyin anne ile ilgili olduğunu
biliyor muydunuz?
Bu adamla bu
kadar uğraşmamın, yanında kalmayı seçmemin altındaki motivasyonun, geçmişte
annemden almak istediğim ilgi olduğunu söylesem? Çok mu sıkıcı ya da bayık gelir?
Gerçek buydu.
Annemin bana
vermesi gereken sevgiyi kendi kendime vermenin yollarını öğrendim. Kitaplar
okudum. Meditatif birkaç çalışma öğrendim. Kaçmadım. Üstüne gittim.
Bende eksikler
vardı. Birkaç spiritüel eğitimin ardından bir hayli toparlamışım aslında, şimdi
daha iyi görebiliyorum. Sonra gittim böyle bir canavarı çektim, sebebi vardı,
sebebi benim gelişimime destek olmasıydı. Miladını doldurdu. İşini yaptı.
Bitti.
Annemle de ilişkim,
belki son 25 senedir olmadığı kadar iyi. Tamamen düzeldi diyemem, ama içimde
müthiş gelişme var. Önemli olan da o zaten.
Peki neleri
değiştirdi?
Artık “The nicest
person in the World” değilim. Baya sınırlar çizmeyi öğrendim.
Gerekliydi. İyi oldu.
Çevrem
şaşkınlıkla izleyecek muhtemelen ama, benim yolum bu.
Memnun muyum bu
halimden? Pek değil. Alışamadım.
Sevemedim yeni
yerimi. Solarım ben burada. Bir gün ışığı lazım, bir yerleri kırmam, o ışığı
almam lazım. Ya da koca bir kutu boya lazım, pembe.
O böyle mi
yaşıyor hep? Hep hesaplayarak? Ne fena.. Hayat mı bu? Çok sevimsiz. His yok.
Duygu yok hiç burada. Çok gri. Çok sahte. Nasıl yaşadı bunca sene?
En çok
hazmedemediğim şey ise şunlar ;
1)
Baya
bile isteye manipüle edildiğimi nasıl fark edemedim? (kendimi affetmem epey
zamanımı aldı)
2)
Yanında
bu kadar açık konuşan, bu kadar onu anlayan, kollarında ağladığı bir kadın
bulmuşken, neden yine konfor alanında kalmayı seçti?
Yemin ediyorum
başka derdim yoktu. Bir tek bu ikisi.
O da düşününce
yani. Yoksa hayat baya güzel devam ediyor.
Eski erkek
arkadaşımla görüşüyorum yeniden. Hatta bu satırları onun evinden yazıyorum.
Planlı olmadı. Açıkça her şeyi anlatıyorum da ona. Böyle kuzu kuzu oturuyoruz yan yana. Geziyoruz falan. Aşık değilim. Bence o da değil. Seviyoruz birbirimizi. Ve nedense iyi geliyoruz birbirimize şu an. Vaat yok, bir şey yok.
Planlı olmadı. Açıkça her şeyi anlatıyorum da ona. Böyle kuzu kuzu oturuyoruz yan yana. Geziyoruz falan. Aşık değilim. Bence o da değil. Seviyoruz birbirimizi. Ve nedense iyi geliyoruz birbirimize şu an. Vaat yok, bir şey yok.
Beni mutlu etmek
için harcadığı çabayı görünce, nasıl etrafımda dört döndüğünü görünce,
yaşadığım o kabusa lanet okuyorum. Dünya varmış diyorum. Buydu sevilmek diyorum.
Adam olmak öyle
havalı arabalar restoranlarla olmuyor. Onlar herkeste var. Şu an görüştüğüm
insanda da var, eğer mesele buysa.
Mesele gittiğin
yerde keyifle oturmak. E ben, bu adamı hayatımdan çıkardıktan sonra çok daha
keyifli bir hayat yaşıyorum? Daha mutluyum? Neydi o zaman beni tutan?
Dedikçeeeee…
Derinleşiyorsun. Üstünü kapamak da bir tercih tabi ama, bunca farkındalıkla
yapamadım onu işte.
Şu an geldiğim
nokta inanılır gibi değil. İş ilişkilerim, aile ilişkilerim, arkadaşlıklarım..
Hepsinin altını üstüne getirdim. Hoşlanmadığım bir çok şey buldum. Hepsini temizlemeye
karar verdim.
Bu güç nereden
geliyor, nasıl oldu bilmiyorum ama dönüştüğüm şey harika oldu.
Önümüze gelene
bin tekme diye bir oyun vardı çocukken. Kol kola girer, bacaklarımızı kocaman
aça aça yürürdük. Tam öyle hissediyorum.
Birini gözlemlerken, ya da alakasız bir şeyi konuşurken artık daha etraflıca analiz edebiliyorum. İyi kadar kötüyü de görebiliyorum. Sonra kötüyü de gördüğüm için kendimi "zehirlenmiş" hissediyorum. Sonra diyorum ki "bu da geçecek". Bir miktar kalsın, biraz olması sağlıklı. Bunu yönetmeye ve dengelemeye çalışıyorum sürekli işte. Çünkü bende hiç yoktu. Ne masumdum, ne güzeldi. Burada bir tercih yapmam gerekecek, konfor alanımda kalıp "Hayır, reddediyorum. Hayat böyle olmak zorunda değil. Ben yine saf kalacağım" deyip, benzer durumları kendime çekmeye devam edebilirim. Ya da, biraz akıllanıp, kötülükleri de görüp, iyiyi "seçebilirim". Benim fabrika ayarlarım "iyiydi". Aklımın ucundan geçmezdi böyle bir dünya, böyle insanlar.. Şimdi geçiyor.
Birini gözlemlerken, ya da alakasız bir şeyi konuşurken artık daha etraflıca analiz edebiliyorum. İyi kadar kötüyü de görebiliyorum. Sonra kötüyü de gördüğüm için kendimi "zehirlenmiş" hissediyorum. Sonra diyorum ki "bu da geçecek". Bir miktar kalsın, biraz olması sağlıklı. Bunu yönetmeye ve dengelemeye çalışıyorum sürekli işte. Çünkü bende hiç yoktu. Ne masumdum, ne güzeldi. Burada bir tercih yapmam gerekecek, konfor alanımda kalıp "Hayır, reddediyorum. Hayat böyle olmak zorunda değil. Ben yine saf kalacağım" deyip, benzer durumları kendime çekmeye devam edebilirim. Ya da, biraz akıllanıp, kötülükleri de görüp, iyiyi "seçebilirim". Benim fabrika ayarlarım "iyiydi". Aklımın ucundan geçmezdi böyle bir dünya, böyle insanlar.. Şimdi geçiyor.
Bir taraftan çok
seviyorum dönüştüğüm şeyi, çok yakıştığımızı düşünüyorum. Özüm buymuş demek ki.
Ne güçmüş anasını satayım, neredeymiş bunca zaman? Niye saklamışım? Neyden
korkmuşum tam olarak? Dünya sikimde değil :) Ve şov ya da şekil de değil, basbayağı gerçek çok acayip..
Neye güvendiğimi
de bilmiyorum. Kendime sanırım. Belki de ilk defa..Hayatımın masumiyet aşaması bitti sanki. Gerçekçi/realist bir dönem başladı gibi. Böyle hissediyorum.
Diğer taraftan,
alışmadık kıçta don durmazmış hesabı, temkinli ilerlemeye gayret ediyorum.
Birini ya da bir şeyi yıkmak ya da kaybetmek müthiş kolay. Bu yüzden geceleri
biraz da Allah’a sığınıyorum, doğru kararları vermeme yardımcı olması için.
Bu yüzden sanırım
şu an geldiğim noktada, narsist beyimize teşekkür etmekten başka alternatifim kalmıyor.
Beni büyüttüğü için. Şunları okusa, hayatta anlamaz. Öyle uzak ki bu
dönüşümlerden. Konfor alanında mutlu mesut sıcacık yaşıyor. Hala “o kadın” ı
arıyor. Bulamadan ölecek.
Deliliğin tanımı
neymiş biliyor musunuz? Gerçek ile zihninde yarattığın illüzyon arasındaki
boşluk.
Yani zihninde
yarattığın dünya, gerçek dünyadan uzaklaştıkça, deliliğin seviyesi de artıyor. Adam bütün kadınların onu asla unutamadığına ve eşsiz olduğuna inanıyordu baya ciddi ciddi? Seviyeye bak?
Dışarıdan nasıl göründüğünü bir bilse.. Ama göremez. Rahatsızlık tamamen bunu inkar etmek üzerine kurulu zaten.
Bu tanıma göre
belki ben de onunla beraber delirmişim? Şimdi ise kendi gerçekliğimi yazar gibi bir halim var. Bu
daha yakın gibi. Öyle diyelim :)
Sonuç olarak
kimseye bir zararım yok. Ve gelişiyorum, kocaman oluyorum, dev!
Kendimi derinden sevmeyi
öğrendim galiba. Hatırladım diyelim ya da.
Kilit kelime ;
şefkat! Affet kendini. Kızma. Nereden bilebilirdin? Baya kendi kendime
sarıldığım günler geçirdim :) Hala da kendi kendime konuşup dertleşiyorum
arada. Sonuçta beni benden daha iyi tanıyan hiç kimse yok. Ölene kadar yanımda
olacak tek kişi yine kendim. E o zaman barışalım, anlaşalım, güzel güzel
yürüyelim?
Baya deli deli
konuşuyorum di mi :)
Şu yazıklarımı
yer yüzünde (ya da yakın çevremde) anlayan insan sayısı öyle az ki.
Ve buna rağmen,
bu yoldan şaşmamak, aynen ilerlemeye devam etmek, doğru bildiğini okumak öyle
cesaret isteyen bir şey ki..
Etrafındaki hiç kimsenin
anlayamayacağı bir şeyi yaşadığında, bu yola ister istemez giriyorsun.
Şimdi sıfırdan
otursam, bu adamla yaşananları anlatsam, kulağa bambaşka gelir anlatacaklarım.
Bu yüzden onu da bıraktım. Kimsenin onayına ihtiyacım olmadan yürüdüm. Süperdi.
Hatta, bir
İtalyan bir de Kanada’lı kadınla yazıştım bir süre. İngilizce kaynaklarda bu
rahatsızlıktan canı yanan kadınların bir araya geldiği forumlar falan var. Onlar
anladı beni mesela. Sadece yaşayan bilir. Onlar da kimseye anlatamamış,
anlaşılmamışlar.
Belki de bu
yüzden yazıyorum bunları. Kimse anlamasa da, eğer yaşadığın şeyin “gerçek”
olduğundan eminsen, kulaklarını tıka, gerekirse odana kapan, gerekirse bağır
çağır isyan et, ama kabullen bu durumu ve asla pes etme.
Bundan sonraki
yaşantımda muhtemelen mental olarak daha yalnız, ama daha güvenli ve kendinden
emin şekilde yürüyeceğim. Bile isteye kabulüm. Çok daha tatminkar oluyor her
şey. Tüm yaz bunlara kafa yordum.
Öyle çok
araştırdım, okudum, sorup soruşturdum ki.. Yakın çevrem ve arkadaşlarım “delirdin
artık, bırak yoluna bak” benzeri bana göre gıybet level’da kalan yönlendirmelerde bulundurlar. Umurumda olamadı.
Bu işi çözmenin
en güzel, en faydalı, en gerçek yolu bilinçlenmek. Okuyunca resmen textbook bir
adamla karşılaştım. İnanılır gibi değil, resmen A’dan Z’ye yazılmış. Herşey mi
tutar? Hiç mi şüphe kalmaz içinde..
Ne zaman ki
netleşti, bendeki kopuş o zaman oldu.
Çok da kısa
sürede oldu, şükür. 2 ayda maksimum. Arından resolution geldi. Kendine dönüş.
Sonraki mücadelem hep kendim için, daha iyi bir insana dönüşmek içindi.
Kendimleydi.
Ve o.. Bunların
hiç birini, yüzde birini bile asla yapamaz. Gücü yok. Çok üzücü ama gerçek bu.
Bunu da kabullenmek gerek.
Belki işim
gereği, belki kişiliğimden bilemiyorum ama, kendini görmeyen, kendini
geliştirmek istemeyen insanlara tahammülüm çok az. Bununla barışmaya
çalışıyorum ben de şu sıralar. Herkes bu kadar cesur ya da derin olmayı tercih
etmek zorunda değil.
Yani sonuç olarak,
müthiş güçlüyüm. Bu bir günde olacak şey değil. Hep varmış, şimdi çıktı yüzeye.
Bedenimi
dinliyorum. Sezgilerimi dinliyorum. Bana aykırı olduğunu hissettiğim hiçbir şeye
girmiyorum. Bir proje teklifi. Bir arkadaşlık. Bir sevgili. Yok yani olmuyor.
İstesem de olmuyor artık. Baya elimin tersiyle ittiğim bir iş teklifi oldu
mesela.. Yerimde başkası olsa uçarak atlardı. Parası da güzel, ihtiyacım da var.
Ama yok, hayır dedim.
Müthiş bir kadına
dönüştüm.
Her gün dengeyi
bulmak için çabalıyorum hala. Sert, kabuklu bir şeye dönüşmeyeyim diye. Potansiyel var çünkü, böyle derin acı yaşayınca.. Beynimde hep bir muhakeme. Bol düşünceli günler. Çünkü kendinle uğraşmak bunu
gerektirir.. Ayakları yere basan, gerçek bir özgüven geliştirmeye gayret ediyorum. Kendimde yapay ya da insanları idare eden bir tutum sezdiğim anda kendimi frenliyorum artık. Gerçek olsun da ne olursa olsun istiyorum. Ve ben iyiyim diye yanımda olan insanları kaybetmekten hiç korkmuyorum. Çok yalnız günlerim oldu. Ölmedim. Demek ki çok da korkunç bir şey değilmiş?
Yani kabuk bağlamak yerine, içi dolu ve gerçek bir şeyler yaratmaya gayret ediyorum. Her gün. Her saniye.
Yani kabuk bağlamak yerine, içi dolu ve gerçek bir şeyler yaratmaya gayret ediyorum. Her gün. Her saniye.
Dışarıdan baksan,
sosyal medya falan, sarışın bir kız görürsün, geziyor tozuyor eğleniyor,
etrafında bir sürü insan.. Görünen o yani. Ama için çok başka.. Çok keyif
alıyorum böyle olmasından :)
Krizi fırsata
çevirmek tabir ettiğimiz :)
6 ay güncellemesi
böyle işte.. Yine yazasım gelirse paylaşırım ama.. Tek söyleyebileceğim, eğer
bu tür bir insana denk geldiğinizi düşünüyorsanız, içinizde en ufak bir şüphe
varsa, sezgilerinize güvenin. Uzaklaşın. Ve bir düşünün “neden bu adamı seçtim,
neden kaldım?” diye. Sonuç mikemmel..
Bu arada, öyle aştım, bitti, nirvanaya vardım gibi algılanmasın sakın.. Süreç halen devam ediyor. Sadece daha hafif devam ediyor. Bu öyle kolay kolay atlatılabilecek bir durum değil kanımca. Çünkü kendinle ilgili bir çok şeyle yüzleşmek zorunda kalıyorsun. Sadece şekli değişiyor. Adamdan bağımsız, sadece kendinle ilgili bir süreci başlatıyorsun.. Ya da kaçabilirsin de, tercih tabi..
Zaman bir çok şeye ilaç olabilir, ama bence hiçbir şeyi kökten iyileştirmiyor. Sen iyileştirebiliyorsun sadece. Korkma, uğraş.
Tak kulaklığını, giy spor ayakkabılarını, in sahile.. Yürü!!!
Bu arada, öyle aştım, bitti, nirvanaya vardım gibi algılanmasın sakın.. Süreç halen devam ediyor. Sadece daha hafif devam ediyor. Bu öyle kolay kolay atlatılabilecek bir durum değil kanımca. Çünkü kendinle ilgili bir çok şeyle yüzleşmek zorunda kalıyorsun. Sadece şekli değişiyor. Adamdan bağımsız, sadece kendinle ilgili bir süreci başlatıyorsun.. Ya da kaçabilirsin de, tercih tabi..
Zaman bir çok şeye ilaç olabilir, ama bence hiçbir şeyi kökten iyileştirmiyor. Sen iyileştirebiliyorsun sadece. Korkma, uğraş.
Tak kulaklığını, giy spor ayakkabılarını, in sahile.. Yürü!!!