Aylar sonra
yeniden selam,
Bilerek uzak
durdum. Ne düşünmek ne de yazmak istedim.
Kendime mental
sınırlar koymam gerekliydi, bu yüzden bu blog dahil bir çok şeyden uzak bir
dönem geçirmek istedim.
Blog’a giriş
yapınca, okunma istatistikleri beni çok etkiledi.. Haftada ortalama 150 farklı
kişi (ve çok daha fazla sayfa okunma sayısı) ile karşılaştım. Motive oldum
biraz. Birilerine fikir verme, destek olma fikri güzel. Bir kaza yaşıyorsun, en
azından başka insanlara da bir faydası olsun :)
Bir de 3-4 kişi yorum yazmış. Öyle motive oldum ki okuyunca. Demek ki birileri araştırıyor benim gibi, bir çözüm yolu arıyor.. Bir faydam olacaksa ne mutlu bana..
Bir de 3-4 kişi yorum yazmış. Öyle motive oldum ki okuyunca. Demek ki birileri araştırıyor benim gibi, bir çözüm yolu arıyor.. Bir faydam olacaksa ne mutlu bana..
Bugün itibariyle
6 aydır yok hayatımda.
Dışarıdan
bakıldığında gayet eğlenceli görünen, ruhsal anlamda ise belki hayatımın en
yoğun gelişimini kat ettiğim dönemdi.
Biraz işin somut
boyutunu anlatayım.. Yani ne oldu ne bitti, neler değişti vs. Görünen kısım.
Öncelikle
eşyalardan başlayayım. En son, onun evinde birkaç parça eşyam kalmıştı (ben
daha az var sanıyordum, eşyalarım eve geldiğinde daha epey fazla şeyim olduğunu
fark ettim)
Annemin eşi onu
arayıp eşyalarımı isteyecekti. 3 gün üst üste aradı, açmadı. Kimin aradığını
bilerek üstelik (bundan yüzde yüz eminim)
Sonra SMS atmaya
karar verdi. Durumu özetleyen bir SMS attı. Saniyesinde cevap geldi :)
“Tabi … bey, ne
zaman uygun görürseniz eşyaları ben size ulaştırırım. İyi haftasonları
dileklerimle, saygılarımla” gibi bir cevap. Yerlere yattık gülmekten. Sanırsın
adam dünyanın en zarif, en görgülü insanı. Güldük yani, elimizde değil..
Sonuç olarak
günlerden bir gün, eşyalarım şöförü tarafından evime ulaştırıldı.
Ben evde değildim,
işim vardı. İyi ki de değildim. Muhatap olmak istemezdim.
Eşyalarımı,
giysilerimi, büyük bir özenle katlamış, valize yerleştirmiş. Kremler vs ayrı
bir yerde. Epey özen var. Zaten düzenli adamdı. Sadece, evin içinde tek başına
benim eşyalarımı ayıklayıp yerleştirirken onu hayal etmek biraz üzücüydü benim
açımdan. Kendi o anda ne hissediyordu bilemiyorum.
Akşam eve geldim.
İstif istif giysi kapının önünde. Görüntüde bir sorun yok, ama kokuda var.
Buram buram onun evi kokuyor, sinmiş hepsine.
Bir başladım
ağlamaya, nasıl ama, durmuyorum. İyi geldi çok.
Bütün giysileri
olduğu gibi makineye attım. Yıkanmayacakları da havalanması için balkona. Sırf
onun evinin kokusu gitsin diye.
Neyse o mevzu da
bu şekilde kapandı çok şükür. Ailemi araya sokmuş olmak çok doğru bir karardı
bence. Geri dönüş cesaretini kırdığını tahmin ediyorum. İşin ciddiyetini
anlamıştır. Sıfır fire. Sıfır açık kapı. Tam istediğim gibi.
Bir süre daha bir iki mail attı. Sonra kesildi.
Ben de tamamen
kendime odaklanma sürecimi başlatmış oldum böylece.
Adam vampir
çünkü, sendeki tüm kanı emiyor istesen de istemesen de.. Bunu bir an evvel
toparlamam gerekliydi, ve tahminimden çok daha kısa sürede yaptım sanıyorum..
Uzun ve eğlenceli
bir yaz geçirdim. Mesleğim gereği yazları daha esnek olabiliyorum. Her sene
olduğundan daha erken gittim Bodrum’a. İş için İstanbul’a dönmeleri saymazsak
toplam 2-2.5 aya yakın orada kaldım. Çok da iyi ettim.
Uzaktan
yürütebileceğim bir proje geldi. Hesap yaptım, yaz tatilimi finanse edebilecek
kadar parayı kazanınca da basıp gittim. Ne sonrası umurumda oldu ne başka bir
şey. Önce kendimi yükseltmem gerekli ki, işime ve çevreme iyice faydam olsun
diye düşündüm. İyi ki de böyle yapmışım..
Bol arkadaş. Bol
çocuk. Bir sürü yeni açılan güzel mekan. Bol dans, bol eğlence. Her hafta
pazara gidip kütür kütür sebzeler aldık. Süper sağlıklı beslendim.
Paddleboard diye
bişi öğrendim mesela, yeni deneyimler.
Yaz öncesinde de
bol bol motor bindim. Hep en sevdiğim şeyleri yaptım. Klasik şeyler işte
bunlar, klasik kadın hamleleri. Gittim cilt bakım kremleri aldım. Yeni
giysiler. Bunlar işin gıybet kısmı. Görünen kısmı. Fasa fiso aslında, ama işe
yarıyor..
Bir de süper
zayıfladım, ne giysem farklı duruyor üzerime. Kendimi gerçekten çok iyi
hissettiğim bir dönem. Mutluydum çok. Gelenim gidenim de çok oldu. Gerçekten en
çok ihtiyaç duyduğum şey buydu..
Araya bir yaz
flörtü bile girdi valla :) Güzeldi yani özetle..
Birkaç haftadır
da İstanbul’dayım. İş güç. Kürkçü dükkanı, yapacak bişi yok. İstanbul’a dönmeyi
hiç istemedim. Yaşanan her şeyden uzaklaşmak çok güzeldi.
Bu 6 ay
içerisinde 2 defa karşılaştık. Biri Bodrum’da, biri de geçen gün İstanbul’da.
Hayır
anlamıyorum, koca memlekette neden yani? Onun gittiği yerler belli, ben
bulaşmıyorum oralara hiç.. Ben uzaklaşmayı seçtikçe, karşıma çıkması epey
enteresan..
Anlatayım.
Bodrum’dayım.
Bayram. Eylül. Bodrum yine doldu bayram tatilcileriyle.
Bu da gelmiş.
Diyorum ya, sanki memlekette başka tatil yeri kalmadı. Hayır biliyorum da
adamın pattern’ini, öyle benim gibi Bodrum delisi bir tip değil. Değildi yani,
konuşuyorduk.. Neyse koca tatil beldesini sahiplenecek değilim. Ama ilginç
detaylar var..
Bir gece
Gündoğan’da çok sevdiğim bir bara gittik. Müzik erken bitti, hızımızı alamadık.
Türkbükü’ne geçtik (hiç de sevmem orayı aslında). Girdik bir yere bir kadeh
bişi içtik. Müthiş eğleniyoruz, keyfimiz yerinde. Serdar Ortaç’ın sesi geliyor
yandan bangır bangır. Gidelim, geyik olsun, bi kadeh de orada bişi içer çıkarız
dedik. Program bitmek üzereymiş, son şarkıymış. Tam çıkarken B ile karşılaştık.
Onun arkadaşı. Yanımda onunla bir dönem flört etmiş bir kız arkadaşım da var.
Bunu görünce gitti merhaba dedi, biz de grubun geri kalanı yürüdük gittik. Ben
yönlendirdim açıkçası, istemedim hiç muhatap olmak falan. Kızdım da arkadaşıma
çok, ne münasebet yani? Elin geri zekalı herifine neden merhaba diyeyim? Loser
loser takılıyorlar, beni, bizi zerre kadar hak etmiyorlar. Bir de refleksti
biraz bendeki, öyle bitirmişim ki, gördüğüm an tepkim kafamı çevirmek oldu. Ne
acayip..
Neyse, o gece
öğrendim ki o da Bodrum’daymış. İyi dedim hoş gelmiş, ne yapayım yani? Gittiğim
yerler belli, keyif aldığım yerler belli. Konuşuyorduk da önceden, çok onun
gittiği yerler değildi benim mekanlarım. Anlatırdım, o bilmezdi. ‘Duydum’
derdi. Karşılaşmayız diye düşündüm. Geçtiğimiz sene Türkbükü’nde falan
takılıyordu bu sürekli.. Aman neyse karşılaşırsak da karşılaşırız banane dedim,
aynen devam.
Ertesi akşam.
Yine grupçayız. Limon önce. Ardından Yalıkavak Palmarina’da bu sezon açılan bir
bar. Sezon başından beri gidiyorum. Süper çalıyor, tanıdıklarımız da var. Sık
sık gidiyoruz yani. Gittik yine oraya.
Bir iki saat
geçti sanırım, tuvalete gittim bir arkadaşımla. Dönüşte bunu gördüm. Lise
grubuyla takılıyor. Saat 1 buçuk falan. Onun için geç bir saat, o saatte
alkolden çoktan uçuşa geçmiştir. Gördü beni.
Yanında da bir
kız var ama, kız dediğim koca kadın ve (Allah affetsin) öyle kötü bir kadın
ki.. Biraz yakın mı dans ediyorlardı, öpüşüyorlar mıydı tam kestiremedim. Ama
oturtamıyorum da kafamda, hani hiç onun çizgisinde değil. Erkek gibi simsiyah
saçları vardı. Tanımıyorum, ilk kez gördüm. Kimdir bilmiyorum. Ama çok kötüydü
yani, bu yüzden çok da ihtimal vermedim bir şey yaşayabileceğine öyle biri ile.
Ya ben bu adamı fazla upscale konumlandırmışım kafamda sanırım. Adam aspiratör
gibi, kapatınca rahatlıyorsun resmen. Hayatından çıktıktan sonra, aynaya bir
bakıyorsun, sonra bir de ona bakıyorsun ve diyorsun ki ‘Ne düşünüyordum,
neyin kafasındaydım Allah aşkına?’ Sıfır
heyecanlanma. Sıfır duygusallık. Sadece tiksinme. Öyle kötü görünüyordu ki..
Bir de kilo mu almış n’olmuş, iyice bir kötü göründü gözüme. Sadece kötü şeyler
hissediyorsun görünce. En azından bende böyle oldu. ‘Bu muydu ya, bu adam
mıydı’ diyorsun. Onu gördüğümde hissettiğim tek şey buydu. Kendime yediremedim
yani. Egom bir güzel oynadı benimle. Ego sever bunu, yapar arada. İyidir de
aslında, korur misler gibi. Neyse.
Tatilim devam
etti. Farklı bir grup daha geldi Kaş’tan. Onlarla da gezdik tozduk.. Bir süre
sonra İstanbul’a dönüş.
İş güç devam. Bol
projeli, yoğun bir dönem başlıyor birkaç haftaya. Biraz onlara odaklanmış
durumdayım açıkçası.
Dün yine
karşılaştık. Kes kel alaka bir yerde. Cirque du Soleil. Yani o ne anlar böyle
şovlardan, ne işi olur? Gitsin içsin sıçsın, başka şey bilmez ki bu. Gidesi
tutmuş, ya da muhtemelen grup gitmek istemiş, bu da gitmiş.
Yanında yine o
kadın.
Bir de ben bakar
körüm, bir yere girince bakmam öyle etrafıma çok. Biliyorum kendimi. Dikkat
etmem kim gelmiş kim var.
Oturduğumuz yerde
(biz de 8 kişiydik) bir başkasıyla konuşurken salonun ortasına doğru dönerek
konuşuyordum. Birden gördüm bunu. Ama kendimi öne doğru çıkarmış, kendini
göstermek için bir çaba içindeymiş gibiydi. Adamın ciğerini biliyorum, eminim,
o beni önceden görmüş, bilerek yaptı.
Fark etmem de
mucize koca salonda. Enerji işte.
Yine sanırım
yanında o erkek saçlı kadın vardı. Herhalde görüşüyorlar ne diyeyim. Uzaktan
gördüğüm kadarıyla gerçekten bayaa çirkin, hiç onun sınıfı değil.
Şimdi olayı söylüyorum (onun açısından).
Yalnız kalmamak
için görüşüyor onunla. Bu süre zarfında da yine pırıltılı, ona kendini daha
‘değerli’ hissettirecek birini aramaya devam ediyor. Bu kadın onu kesinlikle
tatmin etmiyor. Bak normal insanlar gibi konuşmuyorum, onun dilinden
konuşuyorum. Belki mükemmel biridir, bilemem. Yerinde dünyanın en güzel, en nitelikli kadını da olabilirdi, hiç fark etmez.. Umursamıyorum. Nasıl olsa yürümeyeceğini bal gibi biliyorum.
Mesele bu değil. Mesele o kadının nasıl biri olduğu değil. Mesele, onu kendi
gerçekliğinde değerlendirmek. Onun beyni böyle çalışıyor çünkü.
Şu an içten içe
şunu düşünüyor ‘Bak, benim hayatımda yine biri var. Bak sorun bende değildi,
gördün mü? Gayet de mutluyum’ falan filan bullshit. Yersen. Yemiyorum. Adamın
ciğerini biliyorum. Beynindeki her yere ulaştım ben. Bütünleştim. Hissettim
onu. Şu an sadece aldığı yaranın acısını hafifletmek için kendine kurduğu bu
illüzyona sığındığını biliyorum. Ve geceleri evde yalnızken, ya da sabah
uyandığında, bu kurduğu yalan balonuna kendinin de inanmadığını, kendinden ne
kadar derin ölçüde nefret ettiğini, hızlı hızlı duşunu alıp giyinip, o evden
çıkıp, oyununu oynamaya devam edeceğini ben biliyorum.
Günü kurtara
kurtara, 45 senelik bir ömür yaşamış. Üzülmez misin? Mutlu değil asla. Mutlu
olması imkansız. Hep böyle yaşayacak. Ve böyle ölecek. Üzülmez misin?
Yalnızca mutlu "anlar" yaşayabiliyor. Asla "gerçekten mutlu" olamıyor. Alkolle ve etrafında o dönem bulunan insanlarla beraber anlık tatminler yaşıyor. Ardından yine kocaman bir boşluk. Bir cümlede ifade etmek kolay, ama "hissedince" içinde olduğu boşluğu, diyorum ki "iyi ki intihar falan etmemiş". Kapkara bir delik gibi. Asla dolmuyor. Dolamaz. Düşünsenize..
Böyle düşündüğümde, öfkem bir nebze azalıyor. Sonra yine geri geliyor :)
Yalnızca mutlu "anlar" yaşayabiliyor. Asla "gerçekten mutlu" olamıyor. Alkolle ve etrafında o dönem bulunan insanlarla beraber anlık tatminler yaşıyor. Ardından yine kocaman bir boşluk. Bir cümlede ifade etmek kolay, ama "hissedince" içinde olduğu boşluğu, diyorum ki "iyi ki intihar falan etmemiş". Kapkara bir delik gibi. Asla dolmuyor. Dolamaz. Düşünsenize..
Böyle düşündüğümde, öfkem bir nebze azalıyor. Sonra yine geri geliyor :)
Eminim bana çok
kızgındır. Bir anda kayboluverdim adamın hayatından. Hiçbir açıklama yapmadan.
Söylemeden. Baya sinsice oldu. Hiç yaptığım bir şey değildi, ben de ilk kez
yapıyorum. Ve çok da içime sinmiyor (kendi karmam açısından) çünkü orada bir
blokaj yarattım. Sindirerek, konuşarak, anlaşarak yapmadım bunu. Baya bir anda
vanish! Kendime yakıştıramıyorum hiç. Ama malesef başka yolu yoktu.
Bunu konuşarak
asla yapamazdım. Yine yakınında tutmak için türlü numaralar çekecekti. Ya da,
ilişki devam ederken beni cezalandırmak için başka yollara girecek (başka
kadınlar, değersizleştirme ve bilimum manipülasyonlar) ve bu da beni fazlasıyla
yıpratacaktı.
Kendim için, bunu
yapmak zorundaydım. Asla olmazdı. Her seferinde yaptığı gibi, kalmam için bir
havuç daha bırakacaktı önüme. Bu şekilde olmak zorundaydı. Onda açtığım yaranın
farkındayım, ama ben bunu onun için yapmadım. Kendim için yaptım. O bunu asla
anlamayacak. Her şeyi kendi açısından değerlendirmeye öyle müsait bir yapısı
var ki, bunu kendi hayatımı yoluna koymak ve o gri buluttan bir an evvel
uzaklaşmak için yaptığımı asla bilmeyecek.
Bu tür kimselerin
en büyük özelliklerinden biri de, her şeyi, ama her şeyi kendi üzerlerine
alınmaları. Bir yere bir şey yaz, bir bakış at, bir şey giydiğini görsün vs hiç
fark etmez. Dünyanın baya baya kendi etrafında döndüğünü sanıyor ve sen
hayatına misler gibi devam ediyor olsan bile, seni malı gibi görmeye devam
ediyor. Çok duydum onun ağzından çünkü “benle birlikte olduktan sonra bir daha
mutlu olman çok zor” gibi lafları. Abi, bişi dicem, adam ciddi ciddi hasta..
İçindeyken anlamıyorsun ama, şimdi düşünüyorum da, off yani..
Hadi ben bunu ilk
kez bu adamla yaşıyorum, ondaki birikimi, ondaki hikayeleri düşünsene? Kaç
kadın? Kaç benzer hikaye? Beyin nasıl doludur? Eski eşi? Açılan yaralar?
Bu şekilde
düşünmek zorunda, aksi takdirde ölür. Ruhu ölür. Yaşamaya deva m edecek gücü ve
enerjiyi bulabilmek için bu minik oyunlara kendini inandırmak zorunda. Böyle de
yitik bir yaşam işte. Buna da yaşamak denirse..
Özetle ; 6 ay
içerisinde yaşadıklarım, onunla hiçbir zaman olmadığı kadar pembe, neşeli,
eğlenceli, umut dolu, gerçek, tatminkar ve güzeldi.. Biraz da derine inelim
bakalım.. İçimde neler yaşadım, neler değişti..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder