Görünürde
mükemmel insanlar. Cidden.
Saygın bir aile.
Kültürlü. Anne kariyeri olan biri (uzun süre çalışmış, sonra emekli olmuş). Baba avukat
(hala çalışıyor, çok aktif olmamakla beraber işinin başında).
Güzel bir evde
oturuyorlar. Güzel bir semtte. Yazlıkları var. O’nun gidip kalmadığı. (Çünkü
beğenmiyor.)
Kız kardeşi var
bir de. Nişanlandı geçtiğimiz günlerde.
Instagram’daki
aile fotoğraflarına bakıyorum bunları yazarken. Öyle cici, öyle düzgün, öyle
mükemmel görünüyorlar ki.
Babasına hayran.
Annesine de aslında, ama daha çok babası (benim gibi). Ailesine düşkün, fakat
onlarla da ilişkisi mesafeli. Evde telefon konuşmaları onlarla da hep kısa
sürerdi.
Genel Müdür
olduğunda ilk işi ailesini arayıp “Ben Genel Müdür oldum” demek olmuş. Tamam,
bu normal, herkes böyle bir durumu ailesine söyler tabi. Ama onun durumu biraz
daha farklı, hissediyorum. Sürekli onlara ne kadar iyi olduğunu ıspatlamak gibi
bir çabası vardı. İşiyle gururlanırdı evet. Kazancıyla da. Hatta onlara maddi
destek sağladığı zaman ben de gururlanırdım. Kız kardeşinin nişan töreninin
masraflarını üstlendi, sağlık sigortasını üstlendi vs. Çok hoşuma gidiyordu bu
desteği mesela, helal diyordum hep.
(Hatta unutmam, ilk görüştüğümüz dönemlerde alkolü içer içer sürekli arardı beni. Sürekli ama, sapkın vaziyette. Sabah bir kalkardım 7-8 cevapsız arama olurdu mesela telefonum sessizdeyse. O aramalarda bana "Ben CEO'yum, benim XYZ marka arabam var" falan derdi. Tabi ki de garipsemiştim ama klasik bir erkek güvensizliği sanıyordum işte o zamanlar. Gülüyordum da biraz. Sabah söylediğimde ya hatırlamaz ya da lafı çevirirdi.)
(Hatta unutmam, ilk görüştüğümüz dönemlerde alkolü içer içer sürekli arardı beni. Sürekli ama, sapkın vaziyette. Sabah bir kalkardım 7-8 cevapsız arama olurdu mesela telefonum sessizdeyse. O aramalarda bana "Ben CEO'yum, benim XYZ marka arabam var" falan derdi. Tabi ki de garipsemiştim ama klasik bir erkek güvensizliği sanıyordum işte o zamanlar. Gülüyordum da biraz. Sabah söylediğimde ya hatırlamaz ya da lafı çevirirdi.)
Aslında ailesiyle
daha fazla vakit geçirmek isterdi, ama hiç zaman ayırmazdı. Hep yüzeysel
(klasik)
Onlara gittiği
zamanlar sevinirdim ben. Hep daha fazla vakit geçirsin isterdim.
Babasının çok
saygın ve sevilen biri olduğunu öğrenmiştim en yakın arkadaşından. Onu herkes
seviyor gerçekten. Ve sanki ona yaranma, ona layık olma gibi çabaları vardı
kendi içinde, hep böyle hissettim.
Daha
ayrılmamızdan 1 gün önce, her şey kötüyken babasına telefonda “Biz de … ile
beraberiz işte, yemek yedik dışarıda, eve geldik şimdi televizyon seyrediyoruz”
dedi. Onlara karşı da kullandı hep beni. Fotoğraflarımı gönderirdi, övgüler
aldıkça böbürlenir, gururlanırdı falan.
Aslında “normal”
bir hayat yaşamak ister gibi bir hali vardı. Bunu biraz yaşına da veriyorum,
zira yaşlandıkça yalnızlaşma korkusu geliyor bu insanlara. Çünkü
güzelliklerini, çekiciliklerini kaybediyorlar zamanla. Ve eminim, ailesinin de
(70 küsür yaşında insanlar), biriyle mutlu olduğunu görme istekleri vardır
içlerinde. Bence oğullarını çok ama çok iyi tanıyorlar. Belki bu rahatsızlığın
ismen farkında değillerdir, bilemem. Ama onu en iyi tanıyanlar onlar. Bence
öyle.
Bir de en yakın
arkadaşından şunu duymuştum “Çocukken evde kız kardeşi hep daha çok ilgi
görürdü”. Bu da kişiyi narsistik kişilik bozukluğuna itebilen etmenlerden
biriymiş. Sanki bu adamın (o zamanlarda o küçük oğlan çocuğunun) üzerine çok
gidilmiş gibi hissediyorum. Babası tarafından özellikle.
Bir kere
tartıştığımızda, yemek yiyelim istedi, olur dedim. Tatsız bir yemek olacaktı,
belliydi. Kaçındı (klasik). Tam 1 saat kala yemeği iptal etti. (Bu da çok
yaptığı bir şey. Asla uzun vadeli planlar yapmaz, verdiği randevuları sürekli
değiştirir. Arkadaşlarında ve işte de böyle, sadece bende değil). Ben de
sinirden ağlamaya başladım ve “Neden böylesin sen? Kim ne yaptı sana?” dedim.. Yüzüme
kapattı. Evine gitti, içti. Evinde babasına ait bir viski bardağı var. Üzerinde
Mickey Mouse var. Çiftmiş bu bardaklar, birini ailesinin evinde bırakmış,
birini almış. Onunla içerdi viskisini evde.
O akşam,
Instagram’a o viski bardağının fotoğrafını koydu ve altına not düştü “Bazen bir
çok şeyi küçük bir bardakta görüyorsun..”
Bunun anlamını
anlayan tek kişi bendim. Bilerek yaptı. Hep yapardı bunu aslında, farkında
olduğunu asla direk söylemez, ama hep ima ederdi. Yakalanmak için ardında iz
bırakan seri katiller gibi. Hep ufak ufak çıtlatırdı, özellikle alkollüyken.
Yardım ister gibi. Ben böyle algılardım. Belki bu da manipülasyonlarından
biriydi, bilinç dışı yapıyordu, bilemiyorum.
Ama anne ile kurulamayan
bağın yanında, babayla da ilgili çok derin sorunları olduğunu ben her zaman
hissettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder